Advertisement

Uzun yıllar ihmal edilen, çoğunu kendimiz yarattığımız yapısal sorunlar, Türkiye ekonomisinin büyüme potansiyelini giderek sınırlıyor. Bir haftadır Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarından bazılarını vurguladım. Sorunlarımız bunlarla da sınırlı değil. Enerji politikamızın sınırlamaları, vergi yapısının çarpıklıkları, kayıtdışı ekonominin yaygınlığı, kamudaki yönetişim bozuklukları gibi daha birçok sorun dönüp dolaşıp ekonominin potansiyel büyümesini sınırlayan unsurlar oluyor.

BÜYÜME, RİSKLERİ ARTIRIYOR

Bugüne kadar yurtdışından kaynak bulabildiğimiz sürece yüksek büyüme oranlarını yakalayabildik, yurtdışından para gelmediği zaman bazı yıllar küçüldük, bazı yıllar debelenip durduk. Zaman içinde yurtdışından gelen kaynakların ekonomik büyümeye katkısı da azalmaya başladı. Geçmişte cari işlemler açığı milli gelir oranı yüzde 4-5 iken, Türkiye ekonomisi yüzde 7-8 büyüme oranlarını yakalayabilirken, şimdi cari işlemler açığı milli gelir oranı yüzde 6 olduğunda ancak yüzde 3-4 büyüyebiliyoruz. Her bir dolarlık büyüme için daha fazla dış tasarrufa ihtiyaç duyuyoruz.

Bu yıl Türkiye ekonomisinin yüzde 3’ün biraz üzerinde büyüyebileceği tahmin ediliyor. Cari işlemler açığı milli gelir oranının ise yüzde 6 civarında gerçekleşeceği anlaşılıyor. Gelecek yıl ekonomi yüzde 3-4 büyürse, cari işlemler açığı milli gelir oranı yüzde 6’da kalmayıp yüzde 7-8 civarına gelebilecek. Bir başka ifadeyle, artık Türkiye ekonomisinin büyümesi başlı başına ekonomik riskleri artıran bir durum yaratıyor. Bu yapıyla Türkiye’nin önümüzdeki dönemde geçmişte olduğu gibi ortalama yıllık yüzde 5 civarında büyümesi pek mümkün görünmüyor. Bazı yıllar yine yüzde 6-7 büyüyebiliriz. Ama orta dönemli büyüme oranı yüzde 2 ile yüzde 4 arasında sıkışıp kalacak gibi görünüyor.

Bu düzeydeki bir büyüme performansı Türkiye’nin hiçbir ekonomik ve sosyal sorununa çare olamaz. İşgücüne katılım artarken, ekonomik büyümenin istihdam yaratma gücü de giderek azalıyor. Çalışanı koruyalım derken, istihdamı o denli pahalı hale getirdik ki, artık zaten reel olarak azalan yatırımlar teknolojik gelişme adına emek tasarrufuna yoğunlaşıyor. Büyümenin azalan istihdam gücü, göreli olarak düşük büyüme, sonuçta işsizliğin artacağı bir yapı oluşturuyor. Yapısal sorunlarımızı hızla çözüme kavuşturmamız gerektiğinin en önemli nedenlerinden biri bu.

ÇÖZÜM MİKRO DÜZEYDE

Enflasyonu yüksek, ekonomik büyümesi düşük, işsizliğin arttığı bir Türkiye elbette yabancı yatırımcılar gözünde çekici olmayacak. Çekici olmayan bir Türkiye’nin yabancı tasarrufları çekebilme kabiliyeti de sınırlı olacak. Gerek büyümede, gerekse diğer ekonomik değişkenlerde sık ve yüksek boyutlu dalgalanmalar söz konusu olabilecek. Kısacası, bir alandaki riskler başka alanlardaki potansiyel riskleri tetikleyebilecek. Bu yapıyı artık para ve maliye politikalarıyla değiştirip daha sağlam makro ekonomik dengelere ulaşabilme olanağımız yok. Sorunlarımız para ve maliye politikalarının yapabileceklerini aştı. Bu anlamda deniz bitti.

Çözüm, makro değil, mikro alanlarda. Türkiye 2001 kriziyle birlikte makro alanlarda küçümsenmeyecek ilerlemeler kaydetti. Son 12 yıldır bu ilerlemelerin meyvesini yedik ve bitirdik. Şimdi makro alanlarda da geri dönüş sinyalleri sıklaşırken, mikro alanlarda yapmaya mecbur olduğumuz reformları daha fazla savsaklamanın maliyeti daha da yükseldi.