Advertisement

“Piyasalar miyoptur, yakını az çok görür ama uzağı göremez” derler. Son dönemde yaşananlar bu nitelemeyi yeniden haklı çıkarıyor. Piyasalar gelişmiş ülkelerden kötü haber gelince seviniyor, iyi haber gelince moralleri bozuluyor. Bu davranışın arkasında uluslararası finans piyasalarının “bol para bağımlısı” olması var.

Piyasalar için kötü haber gelişmiş ülke ekonomileri hakkında olumlu verilerin gelip parasal sıkılaştırmaya gidilmesi olasılığının artması. İyi haber ise gelişmiş ülkelerde olumsuz gidişin devamı ve parasal genişlemeye artarak devam edilmesi olasılığının artması. Bir başka deyişle, piyasalar gelişmiş ekonomilerin kötü performans göstermesine olumlu bakıyor.

DOLAR DEĞER KAZANMAYA DEVAM EDER

Böylesine miyopik bir bakış açısı geçmişte de yaşanmıştı, ama bu derece değil. Gelişmiş ülke ekonomilerinin kötü performans göstermesi aslında hiç kimsenin yararına değil. 2001-2007 döneminde küresel ekonomi birçok açıdan altın devirlerinden birini yaşamıştı. O dönemde küresel ekonomik büyümenin yüzde 50’sinden fazlası doğrudan ve dolaylı olarak Amerikan ekonomisinin büyümesinden kaynaklanmıştı. Yani, Amerika büyüdü, bütün dünya büyüdü. Aynı dönemde Türkiye ekonomisinin de büyümede rekorlar kırması küresel şartlardan bağımsız bir gelişme değildi.

Amerikan ekonomisi yılın ikinci üç ayında yüzde 4.6 büyüdü. Bu büyüme rakamının arkasında bir önceki üç aydaki gerilemenin etkisi var. Yine de, Amerikan ekonomisindeki büyüme normalleşmenin bir göstergesi. Normalleşme parasal sıkılaştırmaya başlanacağı olasılığını artıran bir olgu. Dolayısıyla, Amerika’da faizlerin artması gündemde. Buna karşılık, Euro Bölgesi ve Japonya gibi ekonomilerde büyüme sinyalleri çok zayıf. Çok düşük faizlere devam edip parasal genişlemenin daha da artırılması olasılığı söz konusu. Böyle bir ortamda Amerikan dolarının diğer gelişmiş ülke paralarına göre değer kazanması gayet normal. Son haftalarda bu eğilim piyasalara hâkim olmuş durumda.

FARE DENEYİ

Euro Bölgesi’nin gidecek daha çok yolu var. Avrupa’nın ekonomik sorunlarını bu aşamada düşük faiz ve parasal genişleme de çözemiyor. Bankalar artık likidite dahi istememeye başladı. Bu davranış iktisatçıların da ilgilendiği psikologların yaptığı bir deneyi hatırlatıyor. Biri düzenli olarak beslenen, diğeri ise günlerce aç bırakılan iki grup farenin önüne birer kalıp peynir koyuyorlar. Düzenli olarak beslenen fareler yiyecekleri kadar peyniri yiyip gidiyorlar. Aç bırakılan fareler ise bir parça dahi peynir yemeden kalıptan kopardıkları peynir parçacıklarını yuvalarına götürüp stok yapıyorlar. Bir müddet sonra onlarda peynir kalıbından uzaklaşıyorlar. Avrupa bankaları bu durumda. Baştan likiditeye ihtiyaçları vardı. Parasal genişleme ile birlikte kredi portföylerini artırmadan bu ihtiyaçlarını giderdiler. Artık likiditeye ihtiyaçları yok. O nedenle de, likidite verelim deyince, sevinmiyorlar. Sorunları likidite değil, sermaye. Sermayelerinin yeterli olup olmadığı hakkında dahi iyi bir fikirleri yok. Böyle bir ortamda Avrupa Merkez Bankası (ECB) bilançosunu dahi büyütemez hale geldi. Son aylarda, ECB’nin bilançosu küçülme eğiliminde. Bankalar eskiden aldıkları likiditeyi geri veriyor. ECB’nin geçenlerde açıkladığı varlık alım programına dahi sevinmiyorlar. Avrupa’dan kötü haberler geldikçe, dolar değer kazanmaya devam edecek gibi görünüyor. Aslında, bu dahi başlı başına Avrupa ekonomileri için iyi haber. Belki, doların değer kazanmasıyla Avrupa istediği enflasyona kavuşup ekonomilerini daha rekabetçi hale getirebilirler. Bu dahi orta dönemde iyi haber. Ama, piyasalar aynı görüşte değil.