Advertisement

Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) 2015 yılı içinde para politikası faizini artıracağına kesin gözüyle bakılıyor. Geçen yılın mayıs ayında FED parasal genişlemeyi yakında yavaşlatacağını açıkladığında, piyasalar altüst olmuştu. Gelişmekte olan ekonomilerden sermaye çıkışları olmuş, bu ülke paraları hatırı sayılır oranda değer kayıpları yaşamıştı. Uluslararası jargonda bu olaya “yavaşlatma krizi” (taper tendrom) deniyor. Parasal genişlemeyi yavaşlatma haberi o denli ortalığı karıştırınca, para sıkılaştırmanın ne sonuçlar doğurabileceği doğal olarak merak konusu oldu.

Hemen çalışmalar başladı. FED’in faiz artırımı karşısında en zayıf ülkeler belirlendi. Uçurumun kenarında Brezilya, Güney Afrika, Endonezya ve Türkiye gibi ülkeler olduğu saptandı. Bu ülkelerin ortak özelliği uluslararası sermaye girişlerine bağımlı olması. FED’in faiz artırımı beklentisi güçlendikçe, uluslararası yatırımcıların ilk önce bu ülkelerden çıkacağı düşünülüyor.

ZAMANLAMA

FED politikasında meydana gelecek değişikliğin gelişmekte olan ekonomiler üzerindeki etkilerinin ne olacağı ve ne şiddette gerçekleşeceği galiba politika değişikliğinin zamanı ile yakından ilgili. İngiltere Merkez Bankası bünyesinde yapılan çalışmalar uluslararası yatırımcıların kararlarını etkileyen faktörlerin önem sırasını şöyle belirliyor: 1. Küresel görünüm, 2. Amerikan ekonomisinin görünümü, 3. Ülkeye özel şartlar.

Geçen yılın mayıs ayında FED’in yaptığı açıklamanın gelişmekte olan ülkelere yönelik etkilerinin oldukça sert olmasının arkasında; Amerikan ve Çin ekonomilerinde, ekonomik büyüme konusunda kaygıların arttığı bir dönemde böyle bir haberin gelmesi yatıyordu. Yani, küresel ve Amerikan ekonomisi hakkında beklentilerin zaten olumsuz olduğu bir dönemde FED’in parasal genişlemeyi azaltmaya başlayacağı haberi uluslararası yatırımcıları panikletti. Ülkeye yönelik özel şartlar ise bu dönemde bazı ülkelerin daha az bazı ülkelerin daha fazla etkilenmesine yol açtı.

Bu çalışmadan yola çıkarak Amerika’nın parasal sıkılaştırmaya gideceği dönem küresel ekonomi konusunda beklentilerin olumlu olduğu bir döneme rastlarsa, parasal sıkılaştırmanın gelişmekte olan ekonomilere olumsuz etkisinin asgaride tutulabileceği söylenebilir. Hatta bazı ülkeler olumlu bile etkilenebilecek. Ülkeye yönelik şartlar ise kötünün iyisi ya da kötünün daha da kötüsünü belirleyecek. Bu noktada, Türkiye ekonomisinin olumsuz ayrışması söz konusu olabilir.

ALGI YÖNETİMİ

2010-2011 yıllarında cari işlemler açığı/ milli gelir oranı yüzde 10’a yaklaşırken, Türkiye bugünkü kadar kırılgan sayılmazdı. Şimdi, cari işlemler açığı/milli gelir oranı yüzde 6 civarındayken, Türkiye en kırılgan ülke konumuna geldi. Yatırımcıların gözünde çoğu zaman göreli durum fazla bir şey ifade etmezken, algı her şey olabiliyor. Bugünlerde uluslararası piyasalarda Türkiye algısı iyi değil. Dolayısıyla, FED’in parasal sıkılaştırma zamanlaması çok iyi dahi olsa, uluslararası yatırımcılarda Türkiye ekonomisinin göreli olarak daha fazla etkileneceği beklentisi hâkim.

Düşük büyüme, yüksek enflasyon ve yüksek cari işlemler açığı Türkiye ekonomisini en kırılgan gelişmekte olan ülkeler grubunda lider yapıyor. Verilerin de ötesinde, önümüzdeki döneme yönelik büyüme potansiyelinin sınırlı olarak algılanması, piyasa çalkantıları karşısında para politikası duruşu hakkında belirsizlikler olduğu algısı da Türkiye ekonomisini ayrıştıran önemli etkenlerden. Bugünden yarına cari işlemler açığını azaltamayız, ekonomik büyümeyi hızlandıramayız. Ama, enflasyonu indirmeye yönelik para politikası uygulamaları konusunda daha ikna edici bir tavır içinde olmaya çalışabiliriz. Algı yönetimine odaklanabiliriz.