Advertisement

 

İstihdamı artırmak ve ekonomik büyümeye geçebilmek için Amerika ve Japonya gibi bazı gelişmiş ülkeler para ve maliye politikalarını olabildiğince gevşettiler. Son günlerde Amerika’nın ikinci bir parasal gevşemeye gideceği konuşuluyor.

Gevşeyen maliye ve para politikaları giderek etkinliklerini yitirdi. Ama, Amerika durumu kabullenmek istemiyor. Daha fazla para basmaya kararlı görünüyor. Daha fazla para basmak ekonominin büyümesine yardım etmiyor, ama Amerikan Doları’nın diğer paralar karşısında değer yitirmesine neden oluyor.

Piyasaya dolar cinsinden çıkan fazla likidite alternatif yatırım araçlarına kayıyor. Amerika’da devlet tahvili faizleri düşüyor. Amerika Doları’ndan çıkan yatırımcılar bizim gibi gelişmekte olan ülkelere yatırım yapıyor. Gelişmekte olan ülke paraları değer kazanıyor. O ülkelerde Borsa rekorlar kırıyor. Faizler oralarda da düşüyor. Kısacası, bizde olan her şey Kore’de, Brezilya’da, Polonya’da da oluyor.

 

ÇÖZÜM PİYASA DIŞINDA ARANABİLİR

 

Sorun belli başlı gelişmekte olan ülkelerde aynı. Aslında, Amerika fazla para basarak gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomi politikaları üzerine bir anlamda ipotek koyuyor. Artan dolar likiditesi dolayısıyla gelişmekte olan ülke paralarının değerlenmesi o ülkelerin ihracatı üzerinde bir vergi gibi çalışıyor. Vergi giderek artıyor.

İhracat üzerine gelen bu vergi ile gelişmekte olan ülkelerin bugünkü yapıda mücadele edebilecekleri iki yolu var:

Birincisi, aktif müdahalelerle gelişmekte olan ülkelerin paralarının değerlenmesinin önüne geçmeleri olabilir. Para otoritelerinin piyasaya müdahale ederek dolar alıp kendi paralarını basması mümkün. Bu, para politikasının gevşetilmesi anlamına geliyor.

İkinci yol paralarının değerlenmesi yoluyla ihracatın vergilendirilmesi karşısında, uluslararası anlaşmalara aykırı da olsa, gelişmekte olan ülkelerin ihracatçılarına belli bir sübvansiyon vermesi olabilir. Bu da maliye politikasının gevşetilmesi anlamına geliyor.

Bunun ikisinin de yapılmaması ya da yapılamaması Amerika’nın gelişmekte olan ülkelerin ihracatçıları üzerine koyduğu vergiyi kabul etmek anlamına geliyor. Belli bir düzeydeki her vergi, vergiyi verenlerce sevimli karşılanmasa da, kabul edilebilir olabilir. Ama, belli bir noktada, gelişmekte olan ülkelerin tahammül edebilmeleri olanaksızlaşabilir. O takdirde, en kolay çözüm sermaye hareketleri üzerine miktarsal kısıtlama, hatta yasaklama getirmek olabilecek. Uluslararası ticaret anlaşmalarının arkasından dolaşmaya çalışılabilecek.

 

AMERİKA KAYITSIZ KALIYOR

 

Amerika küresel krizin başından beri ekonomi politikalarında küresel koordinasyondan söz ediyor. G-20’nin daha etkin bir platform haline getirilmesi küresel koordinasyonu kolaylaştırmak içindi. Küresel koordinasyon, tüm diğer ülkelerin Amerika’nın yaptığını yapması diye tanımlanamaz. Aksine, gelişmekte olan ülkelerin ortak sorununa küresel koordinasyon içinde Amerika’nın da çözüm araması gerekir.

Geçenlerde Amerikan Hazine Bakını Geithnerdoların değer yitirmesi bizim değil, başkalarının sorunu” diyerek gelişmekte olan ülkelerin sorununa kayıtsız oldukları izlenimi verdi. Kasım ayında Kore’de yapılacak G-20 liderler toplantısında bu sorun mutlaka dile getirilecek.

Amerika’nın bu ortak soruna kayıtsız kalması gelişmekte olan ülkeleri piyasa dışı çözümler bulmaya itebilir. Böyle bir çözüm tüm ülkelerin kaybetmesi anlamına gelir.