Advertisement

Geçen yıl kasım ayında Merkez Bankası “düşük politika faizi, yüksek munzam karşılıklar” politikasını devreye soktuğunda, kısa vadeli yabancı sermaye girişini sınırlandırma çabasındaydı. O dönemdeki söylemlere bakarsak, Hazine faizlerinin artması hesapta yoktu. Ekonomik büyümeyi yavaşlatmak da birinci öncelik değil gibiydi.
İnce ayarla kısa vadeli yabancı sermaye girişi sınırlandırılırsa, yüksek ve yükselen cari işlemler açığının finansal istikrarı bozma riskinin de sınırlandırılabileceği düşünülüyordu. Gelişmekte olan ülkelere yönelik yabancı yatırımcıların risk iştahının biraz olumsuza dönmesiyle beraber piyasanın tepkisi çok farklı oldu. Düşen politika faizine rağmen, Hazine faizleri yükseldi ve yükselmeye devam ediyor. Politika faizi ve faiz politikası komik bir konuma sokuldu.
Aralık ayında kasım ayındaki politikanın dozu artırılınca söylem de değişti. Politikaların daraltıcı olduğu vurgulanmaya başlandı. Finansal istikrarsızlık riskini düşürmenin kapsamı, yalnız kısa vadeli yabancı sermaye girişinin sınırlandırılması değil, ekonomik büyümenin düşürülmesiyle cari işlemler açığının artış hızının da sınırlandırılması eklenerek genişletildi.

İNCE AYAR KESMEDİ
İlk sonuçların politika yapıcılarının beklentileri doğrultusunda olduğu iddia edilemez. Kasım ayında yeni politika uygulamaya geçti. Hazine faizleri hemen artış eğilimine girdi. Aralık ayında sanayi üretimi rekor kırdı. BDDK’nın haftalık verilerine göre, bir önceki ay sonu ile karşılaştırıldığında, mali sektör dışında verilen toplam banka kredileri kasım ayında yüzde 2.9, aralık ayında yüzde 5.8 artmış. Yılın son iki ayında, mali sektör dışında verilen kredilerdeki artış özel sermayeli bankalarda yüzde 9.3, kamu bankalarında yüzde 10.6 olmuş.
Kredilerdeki artış ocak ayında da devam ediyor. Bankaların yıl sonunda gerçekleştirdikleri geleneksel makyajlama uygulamasını bir kenara bırakırsak, ocak ayının ilk haftasından ay sonuna kadar mali sektör dışında verilen banka kredileri özel sermayeli bankalarda yüzde 3, kamu bankalarında yüzde 1.7 arttı. Ocak ayında imalat sanayi üretiminin geçen yılın aynı ayına göre çift hanede artmış olması çok büyük bir olasılık.
Bu veriler ince ayarın şimdilik çok etkin olmadığını gösteriyor. Geçen yılın tümünde yüzde 34 artan banka kredilerinin bu yıl yüzde 25 artmasını hedeflemek için bütün bu önlemlerin devreye sokulması çok inandırıcı olmuyor. Finansal istikrar çok önemliyse, bu hedefe varmak cari işlemler açığının artışını sınırlandırmaksa, ayarın kalınlaşması gerekiyor.

KALIN AYAR İNİŞİ SERTLEŞTİREBİLİR
Türkiye ekonomisinde ince ayar yaklaşımı hiçbir zaman arzulandığı ölçüde etkin olamamıştır. O nedenle de, Türkiye ekonomisinde hiçbir zaman “yumuşak iniş” söz konusu olmamıştır. İnce ayara duyarlı olmayan bir ekonomide ayarın kalınlaştırılıp sert bir iniş göze alınabilir mi? Bir başka deyişle, finansal istikrarı koruma adına finansal istikrarsızlığın yolu açılabilir mi?
Türkiye ekonomisi yurtdışından borçlanabildiği sürece büyür. Büyümenin düşmesi Türkiye’ye dış borç verenlerin risk iştahının kaçırılmasıyla yakından ilgilidir. Ayar kalınlaştıkça Türkiye’ye dış borç verenlerin risk iştahının azalması olasılığı da artıyor. Bu, ekonomi politika yapıcılarının dikkat etmesi gereken önemli bir olgu.
Yabancı yatırımcıların Türkiye ekonomisine yönelik risk iştahı bozulmadığı takdirde, Hazine faizlerinin ve kurların geldiği düzey giderek yabancı yatırımcılar için Türkiye piyasasını daha da cazip hale getiriyor. Yani, başa da geri dönebiliriz. Sonra da, kendimize “biz bu işi niye yaptık?” diye sorabiliriz.