Advertisement

Ekonomik büyüme cari işlemler açığı gerektiriyor. Daha yüksek büyüme daha büyük bir cari işlemler açığına denk geliyor. Cari işlemler açığı ancak dış finansman bulunduğunda mümkün oluyor. O halde şu sonuçlara varmak mümkün: dış finansman varsa, cari işlemler açığı verebiliyoruz ve ekonomik büyüme gerçekleşebiliyor.
Büyük ve büyüyen cari işlemler açığı bir risk. Risk olması dış finansmanın bir aşamada sınırlanmasından, hatta kurumasından kaynaklanıyor. Kırılgan olan dış finansman. Dolayısıyla, dış finansmanın kırılganlığı cari işlemler açığını ve ekonomik büyümeyi de kırılgan yapıyor.

DOĞRUDAN YATIRIMLAR DA KIRILGAN
2010 yılında cari işlemler açığı 48.6 milyar dolar oldu. Tahmini milli gelirimizin yüzde 6.6’sı kadar bir açık söz konusu. Bu boyuttaki bir cari işlemler açığının finansmanı, eğer döviz rezervlerinden yemeyeceksek, aynı boyutta taze dış finansman gerektiriyor.
Dış finansmanı iki bölüme ayırabiliriz: borç yaratan ve yaratmayan dış finansman. Borç yaratmayan dış finansman yabancı yatırımcıların Türkiye’de doğrudan yatırım yapmak amacıyla getirdikleri paralardır. Bu yolla gelen dış finansmanda Türkiye’de oturanların Türkiye dışında oturanlara karşı bir borcu olması söz konusu olmaz. Borç yaratan dış finansman Türkiye’de yerleşik kişi ve kurumların yurtdışından aldıkları doğrudan borçlardır.
Doğal olarak, dış finansman gereksinimin borç yaratmayan yollarla karşılanması arzulanan bir durumdur. Doğrudan yabancı yatırımlar bu açıdan cari işlemler açığının finansmanına yönelik en tercih edilen yoldur. Grafikte görüldüğü gibi, Türkiye 2008 yılına kadar giderek artan doğrudan yabancı sermaye çekmeyi başardı. 2008 yılında cari işlemeler açığının neredeyse yarısı doğrudan yabancı yatırımlar yoluyla finanse edilebildi.
Küresel kriz Türkiye’nin dış borçlanma olanaklarını da kuruttu. O nedenle 2009 yılında cari işlemler açığı 14 milyar dolara kadar düştü. Doğrudan brüt yabancı yatırımlar da 8.3 milyar dolara kadar düştü (açığın yüzde 57’si).
2010 yılında doğrudan yabancı yatırımlar toparlanamadı. Yaklaşık 2009 yılı düzeyindeki doğrudan brüt yabancı yatırımlara rağmen cari işlemler açığı 50 milyar dolara dayandı. Buna karşılık, Türkiye’nin dış borçlanma olanakları açıldı. Dolayısıyla, cari işlemler açığının çok büyük bir bölümü borçlanma yaratan dış finansman yoluyla finanse edildi.

HER ZAMAN KIRILGAN
Kırılganlık açısından bakıldığında, borç yaratan ya da borç yaratmayan olsun, dış finansman yollarının tümü kırılgan olabiliyor. 2008 yılı sonundan bu yana doğrudan yabancı yatırımların eskiye göre ciddi bir biçimde azalabildiğini gördük. Borçlanma da kuruyabiliyor. Borçlanmanın borçlanana göre konumu da değişebiliyor.
Örneğin, 2002-2008 döneminde dış borçlanmanın önemli bir bölümü finansal olmayan özel kesim şirketleri tarafından gerçekleştirildi. Küresel krizle beraber bu kanal da kurudu. 2010 yılının tümünde cari işlemler açığının finansmanı için yapılan borçlanmalarda yabancıların bono alımları ve bankaların kısa vadeli dış borçlanmaları başı çekti. Merkez Bankası tarafından alınan son önlemler de son iki ayda cari işlemler açığının finansman yapısını radikal bir biçimde değiştirmemiş görünüyor. Mücadele edilecekse, açığın finansman yapısından çok, cari işlemler açığın kendisi ile mücadele etmeliyiz.