Advertisement

Türkiye ekonomisindeki olumlu ya da olumsuz eğilimlerin birçoğu yurtdışı ile doğrudan ya da yurtiçinde yapılan hataların ödemeler dengesi üzerindeki etkisiyle yurtdışı ile dolaylı ilgilidir. Bir anlamda olumlu gidişat da, olumsuz eğilimler de Türkiye ekonomisi için "şok" niteliğindeki olaylarla belirlenir.
"Şok" terimini "beklenmedik bir gelişme sonucunda ekonomik büyüklüklerin beklenenin çok altında ya da çok üzerinde gerçekleşmesi" olarak tanımlarsak, Türkiye ekonomisinin performansı genellikle "şok" tanımına uyan gelişmelerle belirlenir. "Şok" gerçekleşmedikçe de, yurtiçinde uygulanan ekonomi politikaları temel eğilimleri çok fazla değiştirmez.

ŞOK POLİTİKANIN YAPAMADIĞINI YAPAR
Çok geçmişe gitmeyelim. 2000 yılında uygulamaya konan IMF destekli istikrar politikası bir şok niteliğindeydi. O yılın kasım ayına kadar Türkiye ekonomisi birçok alanda beklenenin üzerinde bir performans göstermişti. 2001 krizi de bir şoktu. Beklenenin çok üzerinde bir tahribat yaptı. 2001 krizinden sonra alınan önlemler de şoktu. 2002 yılı ile beraber açılan ve hızlanan uluslararası sermaye akımları bir başka şok yarattı. 2002-2006 yılları arasında birçok ekonomik gösterge, şokların sonucunda beklenenin çok üzerinde olumlu yönde gerçekleşti.
2006 yılı ortasında gelişmekte olan ülkelere yönelik risk iştahının kaçması da bir şoktu. O şokun yansıması Türkiye ekonomisinin hedeflerden olumsuz yönde şaşmasını gündeme getirdi. Ne enflasyon hedefi tuttu ne de ekonomik büyüme tahminlerle uyuştu. 2008 yılının ikinci yarısında derinleşen küresel kriz de Türkiye ekonomisi için önemli bir şoktu. Zaten azalan ekonomik büyüme derin bir küçülmeye dönüştü.
Son dönemde ekonominin ısınmasını önlemeye yönelik alınan bazı para politikası önlemleri bir "şok" yaratmadan ekonomideki eğilimleri az da olsa yönetmeye yönelikti. En azından şimdilik, bu önlemlerin arzulanan yönde bir eğilim değişikliği yaratmadığı görülüyor. Son beş haftada (7 Ocak-11 Şubat) mevduat bankalarının mali kesim dışına açtıkları krediler kamu bankalarında yüzde 2.8 (yıllık 33.2), özel bankalarda yüzde 3.4 (yıllık yüzde 41.5) artmış görünüyor. Arzulanan kredi artışlarındaki yavaşlama en azından şimdilik gözlenmiyor.
Para politikası önlemleri bir "şok" yaratmadığı için arzulanan etkiyi göstermedi, ama etrafımızdaki Müslüman ülkelerdeki iktidara yönelik eylemler Türkiye ekonomisi için bir "şok" niteliğine bürünmek üzere.
Gelişmekte olan ülkelere yönelik risk iştahı zaten kaçıyordu. Mısır, Libya ve Bahreyn'de yaşananlar iştah kaçışını hızlandırdı. Sorunun daha da yayılma olasılığı (Fas, Irak gibi) uluslararası yatırımcıları özellikle içinde bulunduğumuz bölgeye yönelik kaygılandırıyor.

OLUMLU AYRIŞMA OLABİLİR
Bu şok, devam ettiği takdirde, Türkiye ekonomisini olumsuz etkiler. Arzulananın da ötesinde Türkiye ekonomisinin soğumasına katkı yapar. Ekonomiyi soğutmaya yönelik ek önlemler alınmasını gereksiz kılabilir. Yani, kırk yıldır Türkiye'deki ekonomik birimlerin anladığı biçimde, "şok" ile eğilimler keskin bir biçimde değişebilir.
1997 yılının ikinci yarısında yaşanan Asya krizinde de böyle olmuştu. Ama, daha sonradan uluslararası yatırımcılar Asya ile Türkiye ekonomisinin farklı olduklarının farkına varıp Türkiye'yi olumlu yönde ayrıştırmışlardı. 1998 yılında Rusya krizinde ise böyle bir şansımız olmamıştı.
Çevremizdeki siyasi krizde de uluslararası yatırımcılar bir süre sonra Türkiye ekonomisini olumlu yönde ayrıştırabilirler. O takdirde bugünlerde "şok" niteliğine bürünmek üzere olan çevremizdeki siyasi kriz "şok" olmaktan çıkabilir. Ekonomik performans beklenenden çok sapmayabilir.