Advertisement

Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) 1980'li yılların başında Latin Amerika'daki "borç krizi" üzerine kurulmuştu. Gelişmekte olan ekonomiler hakkında IMF gibi resmi kuruluşlardan değil, dünyanın büyük bankaları doğrudan kendi bağımsız araştırmalarıyla bu ülkelerin ekonomileri hakkında bilgi sahibi olmak istemişlerdi. IIF bu amaçla kurulmuştu. IIF'in bu yılki yarı yıl toplantısı Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'de yapılıyor.
Her zaman olduğu gibi, toplantının yapıldığı ülkenin ekonomisi masaya yatırılıyor. Hindistan ekonomisi üzerine yapılan tartışmalar gelişmekte olan ülkelerin birçok ekonomik sorununun aslında ortak olduğu izlenimini veriyor. Ama, bir masa etrafında ortak sorunlar tartışılmıyor. Gelişmekte olan ülkelerin liderliğinde hazırlanan masalarda (örneğin G-20) gelişmiş ülke sorunlarının nasıl çözülebileceğine yönelik çözümler ortaya konup gelişmekte olan ülkelerin bu çözümlere katkı yapması bekleniyor. Bunun tersi de olabilmeli. Kamu-özel kesimleri işbirliği içinde, gelişmekte olan ülkelerin sorunlarına gelişmişlerin nasıl katkı yapabileceği de tartışılabilmeli.

HİNDİSTAN
Hindistan 1.2 milyar nüfusuyla çok kalabalık bir ülke. On yıl sonra nüfusunun Çin'i geçeceği hesaplanıyor. Ekonomik büyümesi de Çin e benziyor. 2006-2010 yılları arasında Hindistan ekonomisi yıllık ortalama yüzde 8'in üzerinde büyümüş. Bu yıl ekonomik büyümenin yüzde 9 olacağı tahmin ediliyor. Uzun dönemde de bu ivmeyi devam ettirmek istiyorlar.
Hindistan da cari işlemler açığı veren bir ülke. Cari işlemler açığı milli gelirin yüzde 2.5'i kadar (bizimkisi yüzde 6.5 civarında). Bu açığı ekonomik büyümeye tehdit olarak görüyorlar. Hindistan'da enflasyon yıllık yüzde 8 civarında. Düşürebilirlerse, yıllık yüzde 4-5 enflasyona razı bir halleri var.
Yurtdışından çok para geliyor diye bakmayıp para politikası faizlerini geçen yılın başından bu yana yedi kez artırdılar. Ama, çekingen bir tavırları var. "Enflasyonu düşürmek için parayı sıkalım, ama ekonomik büyüme de düşmesin" gibi bir düşünceleri var. Büyümeyi enflasyona tercih edince, enflasyon beklentilerini de doğal olarak yönlendirmekte zorlanıyorlar.
Hindistan'ın bizden ayrılan önemli bir yanı ekonomide devlet müdahalesinin çok daha fazla olması ve bankacılığın kamu ağırlıklı olması. Birçok gelişmekte olan ülkede olduğu gibi, Hindistan'ın bankacılık sektörü de küresel krizde başarılı bir sınav vermiş. Sınavdaki başarılarının en büyük nedeni bankacılıkta kamu ağırlığının fazla olması ve bankaların gelişmiş ülkelerde ihraç edilmiş yatırım araçlarına yatırım yapmamış olmaları. Finans ve sermaye piyasalarında daha fazla serbestlik olması gerektiğini bildikleri halde, küresel krizden sonra "iyi ki bankacılık o denli serbest değil" diyecek kadar durumdan memnun görünüyorlar.

IIF
Gelişmekte olan ülkeler arasında ekonomi politikalarında fikir alış-verişi ve işbirliği ihtiyacı belki de gelişmişler arasındaki işbirliğinden daha önemli hale geldi. Ekonomik sorunlar gelişmişlerle gelişmekte olanlar arasında ayrıştıkça, bu alanda özel sektör ağırlıklı yeni bir platforma ihtiyaç daha fazla göze çarpıyor.
IIF gibi bir kuruluş, gelişmiş ülkelerdeki bankalar adına gelişmekte olan ülke ekonomilerini izleyerek ekmeğini kazanıyordu. Buna artık fazla ihtiyaç kalmadı. Çünkü, bütün büyük bankalar aynı işi belki IIF den daha iyi yapmaya başladılar. IIF, gelişmişlerdeki bankaların daha istikrarlı ekonomilerde yatırım yapabilmelerini sağlayacak "gelişmekte olan ülkelerde politika işbirliği" platformu da olabilirdi. Bunu yapmaya yanaşmadılar. Onun yerine, IIF, ağırlıkla gelişmiş ülke bankalarının lobi kuruluşu olmayı tercih etti.