Advertisement

Geçen yıl gerçekleşen yüzde 9'a yaklaşan ekonomik büyüme sonucunda cari işlemler açığının geldiği düzey kaygı verici oldu. Önce dış finansmanın vade yapısını değiştirmeyi hedef aldığı söylenen parasal önlemler, daha sonra dozu artırılarak iç talep artışının dizginlenmesini hedefledi. Nedense, o arada para politikası faizi de düşürüldü.
Yılın ilk iki ayı itibarıyla iç talep artışında ve özellikle üretimde belirgin bir kırılma görülmüyor. Büyük bir olasılıkla yılın ilk üç ayında da geçen yılın aynı dönemine göre hatırı sayılır bir büyüme oranını yakalayacağız. Cari işlemler açığı da büyük bir olasılıkla milli gelirin yüzde 7.5'ini aşacak. Önlenemeyen bir büyüme, önlenemeyen bir iç talep artışı ve önlenemeyen bir cari işlemler açığı ile karşı karşıyayız.

IMF NE DİYOR?
Tabloda ekonomik büyümenin göstergeleri olabilecek yılın ilk iki ayına yönelik açıklanmış veriler gösteriliyor. Bu göstergelerin hemen tümünde, bir önceki yıla göre, 2011 yılındaki yüzde değişmeler 2010 yılındaki yüzde değişmelerden daha yüksek. Bir önceki yılın aynı dönemine göre, geçen yılın ilk üç ayında ekonomi yüzde 12 büyümüştü. Mart ayında ekonomi tepe üstü çakılmadığına göre, bu yılın ilk üç ayında ekonomik büyümenin ne olacağını artık siz tahmin edin.
Uluslararası Para Fonunun (IMF) Dünyada Ekonomik Görünüm Raporu (World Economic Outlook) yayınlandı. Rapor birçok gelişmekte olan ülkede üretimin kapasite sınırına geldiğini söylüyor. Türkiye'ye özel bir vurgu yaparak Türkiye ekonomisinde çıktı açığı (output gap) değil, çıktı fazlası olabileceğinden söz ediyor. Yani, Türkiye de üretimin doğal sınırı aştığını, iç talep büyümesinin artık daha fazla enflasyonist olabileceğini ima ediyor.
Aynı raporda, gelişmekte olan ülkelerde para ve maliye politikalarının sıkılaştırılması gerektiği söyleniyor. Türkiye'de ekonomi politikalarının genişletici yönde olduğu, en azından sıkı olmadığına vurgu yapılıyor.
Aslında, raporun Türkiye ekonomisi hakkındaki tespitlerinde, uygulamadaki ekonomi politikaları satır aralarında eleştiriliyor.

BİZ NE YAPIYORUZ?
Türkiye iç talep idaresinde sorun yaşıyor. Sorunun önemli bir bölümü etkin olabilecek ekonomi politika araçlarının şimdilik devre dışı kalmış olması. Önlem alıyormuş gibi yapıyoruz.
Seçimlerin de yaklaşıyor olması nedeniyle, para politikası faizlerinin artırımı yoluyla parasal sıkılaştırma en azından şimdilik gündemde yok. Aynı nedenle, maliye politikalarının da sıkılaştırılması gündemde değil.
Geçen yıl tahminlerin üzerinde artan vergi gelirlerini tasarruf edeceğimize bir kısmını yedik. Aynı eğilim az ya da çok bu yıl da devam ediyor. Örneğin, ekonomik büyümeyle beraber Hazine'nin nakit gelirleri yılın ilk üç ayında, geçen yılın aynı dönemine göre, yüzde 20'ye yakın artarken, faiz dışı harcamalar aynı dönemde yüzde 13 gibi, enflasyonun (dönemsel ortalama yüzde 4.3) oldukça üzerinde artıyor. Kısacası, belki bütçe açığı düşüyor, ama maliye politikalarında ekonomik büyümeden gelen doğal sıkılaştırmaya dahi izin verilmiyor.
İç talep büyümesini idare edilebilir bir düzeye çekmeye yönelik gerekli önlemlerin gecikmesi önümüzdeki dönemde daha sert önlemleri gerektirecektir.