Advertisement

Tüm dünyada enflasyon riskinden söz edilirken, Türkiye'de enflasyonun tarihinin en düşük düzeylerde seyretmesi şaşırtıcı. Rakamlarla oynanıyor diye bir savı ortaya atmak yanlış. Ama, makro ekonomik dengelerden yola çıkarak Türkiye'de enflasyonun neden düşük olduğu açıklanmaya muhtaç gibi görünüyor.
Yıllık enflasyon Euro Bölgesi'nde yüzde 4'e geldi. Amerika'da yüzde 3'e yaklaşıyor. Aynı bazda enflasyon Çin'de yüzde 6'ya doğru gidiyor, Brezilya'da yüzde 6'yı aştı ve Hindistan'da yüzde 9'a yakın. Türkiye'de ise yıllık enflasyon yüzde 3.9'a geriledi. Tüm ülkelerde enflasyonu yukarı çeken etkenler arasında gıda ve enerji fiyatlarındaki artışlar gösteriliyor. Bizde bu kalemler ortalama enflasyona fazla etki yapmıyor.
Bütün dünyada göreli olarak yüksek enflasyon var diye bizde de yüksek enflasyon olması gerekir diye bir kural yok. Her ülkenin kendi iç ekonomik dinamikleri enflasyonu belirleyecektir. Belli ölçüde de, dünyada yaşanan fiyat değişmeleri (örneğin, petrol fiyatları) yurtiçindeki ortalama enflasyonu etkileyecektir.

İÇ DENGELER
Türkiye'de iç talep artıyor. Milli gelir istatistiklerine bakarsak, iç talep yıllık bazda 2010 yılının başından beri hızlanarak artıyor. İç talep büyümesi geçen yılın sonunda reel olarak yüzde 13 ü aştı. Bu denli yüksek iç talep büyümesi nedense enflasyona fazla etki yapmamış görünüyor. Yüksek bir "çıktı açığı" ile karşı karşıya mıyız?
Bu dönemde para ve maliye politikalarının sıkı olduğunu iddia etmek de biraz zor. Maliye politikası 2009 yılında zaten gevşetilmişti. Geçen yılın ikinci yarısında bir kez daha gevşetildi. Geçen yılın ikinci yarısında bütçede faiz dışı açık 3.5 milyar lira olmuştu. 2009 yılının ikinci ayrısında bu açık daha düşüktü.
Merkez Bankası bilançosunda "para tabanı" hızla artıyor. 2009 yılı sonunda yüzde 10'un altına gelen para tabanındaki artış 2010 yılı sonunda yüzde 40'lara ulaştı. Bu yılın mart ayında para tabanındaki ortalama yıllık artış yüzde 60'ı aştı. M2 denen para arzı (vadeli ve vadesiz mevduatları içeren tanım) 2009 yılında ortalama yüzde 10'un biraz üzerinde artarken, artış son aylarda yüzde 25'e geldi. M1 denen para arzı (yalnızca vadesiz mevduatları içeren tanım) 2009 yılında M2'ye paralel artıyordu. Son dönemde M1 'deki ortalama yıllık artış yüzde 30'u geçti. Merkez Bankası'nın ortalama bilanço büyüklüğü geçen yıl, bir önceki yıla göre, neredeyse sabitti. Bu yılın ilk üç ayındaki artış yüzde 20'ye dayandı.
Türk Lirası dolar ve Euro'ya göre 2010 yılında ortalama yüzde 5 kadar nominal değer kazanmıştı. Ama, bu yılın ilk üç ayında TL ortalama bu dövizlere göre yüzde 8 değer yitirdi. Kurlardaki oynamaların etkisini üretici fiyatlarında biraz görüyoruz, ama tüketici fiyatlarında göremiyoruz. Perakendeciler mal satmakta zorlanıyorlar mı?

STOKLAR VE İTHALAT
Bu verilerin hiçbiri Türkiye'de enflasyonun tarihinin en düşük düzeylerine inmesini açıklamıyor.
Enflasyonun düşük kalmasında etken olabilecek birkaç neden de var. Milli gelir istatistiklerine göre yılın üçüncü üç ayında yüksek bir stok artışı var. Yani, üretilen her şey satılamamış. Yılın son üç ayında stoklar az da olsa eritilmiş. Yılın tümünde milli gelirin yüzde 1.5'i kadar bir stok artışı söz konusu. Bu boyutta artan stoklar fiyat artışlarını engelleyici olabilir mi?
Bir diğer etken ithalatın 2010 yılı başından bu yana hızlanarak artması. İthalattan gelen rekabet yurtiçinde fiyatlandırma davranışını değiştirebilir.
Yalnızca ithalat artışı ve stokların biraz artması diğer olumsuz etkenlerin üzerine çıkıp enflasyonu frenleyebilir mi? Biraz zor. Zor olduğu için de inandırıcı bir açıklamaya ve makro ekonomik analize ihtiyacımız var.
Enflasyon önümüzdeki dönemde bizde de artacak. Ama, şimdiye kadar neden düştü?