Advertisement

Bir ayda verdiğimiz cari işlemler açığı 10 milyar dolara dayandı. Bu boyuttaki bir açık, geleneksel olarak cari işlemler açığının en yüksek olduğu yılın son ayında değil, bir mart ayında oldu. Böyle giderse, yılın son ayında verilecek cari işlemler açığını siz düşünün!
Cari işlemler açığı son on iki ayda 60 milyar doları geçti. Yılın ilk üç ayında son on iki ayda üretilen milli gelire göre yıllık cari işlemler açığı büyük bir olasılıkla yüzde 8 civarında oldu. Şimdilik dış finansmanda bir sorun görünmüyor. Ama, dış açıklar büyüdükçe, dış finansmanı bulmak da zorlaşacak. Riskler hızla artıyor. Bu böyle devam edemez.

EKONOMİNİN DARALMA İHTİYACI
Bugünler altı ay önceden az ya da çok görünüyordu. Cari açık konusunda bir şeyler yapılıyormuş izlenimi vermeye yönelik olarak bazı parasal önlemler alınmaya başlandı. Risk algısı yönetilmek istendi. Ama, alınan önlemler cari işlemler açığının mutlak ya da göreli olarak düşürülmesini sağlayamadı, sağlayamazdı da. Bir şeyler yapılıyor görüntüsü verilerek bugünlere gelindi.
Gelinen noktada önlemlerin fazla işe yaramadığı artık daha iyi anlaşılıyor. Hatta, alınan önlemlerin ileride oluşacak bazı taleplerin öne çekilmesiyle cari işlemler açığını kısa dönemde azdırdığı dahi iddia edilebilir. Dolayısıyla, artık görüntüyle durumu idare edebilmek zorlaştı. İpin ucu kaçıyor görüntüsü oluşmaya başladı.
Önümüzdeki dönemde ya dış piyasalar Türkiye ekonomisine kaynak aktarmakta daha cimri davranabilecekler ya da biz gerçekten çok sıkı önlemler alıp cari işlemler açığının elden kaçmayacağına yönelik inandırıcı bir tavır alacağız. Dış piyasaların bizi riskli görüp kaynak aktarımında cimrileşmesi ekonomik büyümeyi durdurucu boyutlarda olabilir. Bizim alacağımız önlemler de sert olmak zorunda. Bu aşamada ince ayar yaparak ekonomik büyümeyi düşürmek cari işlemler açığının giderek büyümesini dizginleyemez. Kulağa hoş gelmese de, ekonominin kısa dönemde belli ölçüde daralmasına ihtiyacımız var.

YANGINA KÖRÜKLE GİTMEK
Seçimlere kadar cari işlemler açığını dizginlemeye yönelik inandırıcı önlemler alınması olasılığı sıfır. Bu açıdan seçimlere kadar dış piyasaların sinirlerinin bozulmaması önemli. Seçimlerden sonra da ne derece inandırıcı ve işe yarayabilecek önlemler alınabileceği pek belli değil. Özellikle, ekonomideki faiz düzeyi konusunda kamuoyu ile paylaşılan siyasi görüşlerin uygulamaya geçebileceği yönünde beklentiler güçlenirse, kaş yaparken göz çıkarma olasılığı da var.
Yılın ilk üç ayına cari işlemler açığı 22 milyar dolar oldu. Bu dönemde sağlanan net dış finansman da aynı miktara yaklaştı. Sağlanan dış finansmanın yarısından biraz azı yabancıların portföy yatırımları yoluyla gerçekleşti. Önümüzdeki dönemde de benzer bir eğilim söz konusu olacak.
Bu şartlarda, artan cari işlemler açığımız bir yandan ülke riskini artırırken, diğer yandan, artan dış finansman ihtiyacımızı karşılamak için yabancı yatırımcılara daha yüksek getiriler sunmak sorunda kalabileceğiz. Böyle bir durum elbette faizlerin düşmesi gerektiği yönündeki siyasi görüşle çelişiyor. Faiz konusundaki siyasi görüşün uygulamaya geçirilmesi durumunda ise portföy yatırımları ve diğer yollarla gelen dış kaynağı da kurutma riski var. Galiba "yangına körükle gitmek" böyle bir şey.
Türkiye'de siyasetçiler faizlerin düşmesi gerektiğini iddia ettiklerinde, faizler hep yükselmiş, eski düzeylerini aratmıştır. Bu bir tesadüf değildir. Tarihin birçok kez tekerrür etmesi de tesadüf değildir.