Advertisement

Sorunun yanıtı "yumuşak iniş" ve "sert iniş"  kavramlarını nasıl tanımladığımıza bağlı. "İniş" kavramını "cari işlemler açığını tehdit olmaktan çıkaran bir milli gelir düzeyine yaklaşma" olarak tanımlarsak, inişin yumuşak olması "şimdiki milli gelir düzeyinden fedakârlık etmemektir" diyebiliriz. Yumuşak iniş reel ekonomik büyümenin az da olsa devamı demektir. İnişin sert olması ise milli gelir düzeyinden fedakârlık anlamına gelir. Sert iniş ekonominin reel olarak küçülmesidir.
Cari işlemler açığının düşüp (mutlak ya da göreli olarak) milli gelirin reel olarak düşük de olsa arttığı bir denge yakalayabilir miyiz? Yakalayabilirsek, iniş yumuşak olacak demektir. Böyle bir denge için, bugünkü denge ile karşılaştırıldığında, daha düşük bir büyüme oranında daha yüksek bir iç tasarruf dengesine ulaşabilmemiz gerekir.

GEÇMİŞ DENEYİMLERİMİZ

 

Geçmiş deneyimlerimiz Türkiye ekonomisinin yumuşak inişi beceremediğini gösteriyor.
Birinci grafik 1984 yılından bu yana dolar olarak yıllık cari işlemler dengesini gösteriyor. Çizginin yukarı gitmesi cari işlemler açığının arttığına, aşağı yönde gittiğinde azaldığına, sıfır çizgisinin altına geldiğinde aslında cari işlemler fazlası verildiğine işaret ediyor. İkinci grafik cari işlemler dengesinin milli gelire oranını gösteriyor. Aralarında hiçbir fark yok. İlk grafikte, son yıllardaki yüksek cari işlemler açığı nedeniyle, 1980 ve 1990'lı yıllardaki açıklar ölçeklemenin gazabına uğrayıp neredeyse düz çizgi gibi görünse de, bir fikir veriyor. Eğilimleri ikinci grafik daha çarpıcı veriyor.
1988 yılında cari işlemler açığı fazla veriyor. Otuz yıllık bir dönemde ilk ve son kez yurtiçinde uygulanan politikalar sonucunda cari işlemler açığı düşüyor ya da fazlaya dönüyor. Ekonomik büyüme 1987 yılında yüzde 9.8 iken, 1988 yılında yüzde 1.5'e düşüyor. Tanım
çerçevesinde buna "yumuşak iniş" diyebiliriz. 1993 yılında cari işlemler açığı yeni bir rekor kırıyor. 1994 yılında cari işlemler dengesi fazlaya dönüyor. İniş oldukça sert oluyor. Ekonomi 1993 yılında yüzde 8.1 büyürken, 1994 yılında yüzde 6.1 küçülüyor.
Cari işlemler açığında 1998 yılında yaşanan azalma Rusya Krizi'nin Türkiye'nin dış borçlanma olanaklarını daraltmasından kaynaklanıyor. Cari işlemler açığında daha sonraki rekor 2000 yılında kırılıyor. Rekorun ertesi yılı cari işlemler dengesi fazlaya dönüşüyor. 2001 yılında ekonomi yüzde 5.7 küçülüyor. Bu da oldukça sert bir iniş.
Cari işlemler açığı 2008 yılında yeni bir rekor denemesi yapıyor. Küresel krize çarpıyor. Ekonomi 2009 yılında yüzde 4.8 küçülüyor. Cari işlemler açığı da 14 milyar dolara kadar geriliyor.

BENZERLİKLER
Yaklaşık otuz yıllık deneyimden görülen ortak noktalar şunlar:
1. 1988 yılındaki deneyim hariç, ekonomik küçülmeye neden olmadan hiçbir zaman cari işlemler açığını düşürmeyi becerememişiz.
2. 1988 yılı hariç, cari işlemler açığının düşmesine hiçbir zaman bu doğrultuda yurtiçinde uygulanan ekonomik politikalar neden olmamış. Kendi yarattığımız (1994 ve 2001) ya da yurtdışında (1998 ve 2009) oluşan krizler cari işlemler dengesinde düzeltmeye neden olmuş.
3. Cari işlemler açığında giderek daha yüksek düzeylere gelmişiz, ama bu durum bizi rahatsız etmemiş. Ettiyse dahi, bir şey yapmamışız ya da yapamamışız. Dolayısıyla, her düşüşümüz bir öncekinden daha yukarıdaki bir düzeyden gerçekleşmiş.
Yeni bir rekordan sonra olsa da, biraz da dış piyasaların baskısıyla şimdi ilk kez cari işlemler açığının geldiği düzeyden açıkça rahatsızız. Ama, yumuşak iniş için durumdan rahatsızlık duymak yeterli görünmüyor.
Bir başka yazıda devam edeceğim.