Advertisement

Ekonomi politikası uygulamaları tuzaklarla doludur. Önemli tuzaklardan biri de son dönemlerde elde edilen bazı dengelerin artık kalıcı olduğu konusunda politika yapıcılarının kendilerini kandırmalarıdır. Bu tuzağa düşmüş ülke deneyimleri oldukça fazladır.
Faizler ucuz diye borçlanmayı sorun görmemek yanlıştır. 1970'li yılların sonunda yaşanan gelişmekte olan ülke krizlerinde bunu yaşadık. Ders alınmadı. Aynı tuzağa 1990'lı yıllarda Arjantin, 2000'li yıllarda Yunanistan düştü.
Yüksek enflasyonla yaşadıktan sonra enflasyonun tek hanelere gelmesi politika yapıcılarının rahatlaması için bir neden değildir. Bu tuzağa Latin Amerika ülkeleri defalarca düştü. Arjantin ve Venezüella gibi ülkeler hâlâ debeleniyorlar.

REFORM VE DAVRANIŞLAR
Türkiye'de son yıllarda bir rehavet gözleniyor. Otuz küsur yıl çift haneli enflasyon içinde yaşadıktan sonra enflasyonun tek hanelere düşmüş olması "artık enflasyon işini hallettik" anlamına gelmiyor. Aksine, enflasyon düşerken gösterdiğimiz titizliği bundan sonra daha fazla göstermek durumundayız.
Bu konular açılınca akıllara üzücü bir hikâye geliyor. Bir zamanların ünlü İngiliz futbolcusu George Best alkolik olup karaciğerini mahvetmişti. Doktorlar karaciğerinin değişmesi gerektiğini söylediler. Yeni karaciğerle Best alkol içmeye devam etti. Doktorlar alkol içmemesi gerektiğini söylediklerinde George Best "alkol içmeyeceksem karaciğeri neden değiştirdik?" diye sorarak doktorları şaşırtmıştı. Kısa bir süre sonra George Best öldü. Kıssadan hisse: Yapısal reformlar yapmak yetmiyor, değişen yapıda davranışları da değiştirmek gerekiyor.
İki konuda kendimize çok güvenmeye başladık: enflasyon sorunu kökünden çözülmüştür sanıyoruz; Merkez Bankası her türlü istenmeyen kur hareketini önleyebilecek güçtedir. Bu iki konuda da haklı olabiliriz. Ama, haklı olduğumuz bugünden ispat edilebilecek bir olgu değildir. Bunu her gün ispat etmek durumundayız.
Rehavete kapıldığımız konular da bunlar. Kendimize güvenimiz aynı zamanda bizi cesaretlendiriyor da. Bu cesaretle "enflasyon hedeflemesi" ana hedefimiz olmakla beraber "finansal istikrar" olmadan "fiyat istikrarı" olmaz söyleviyle Merkez Bankası cari işlemler açığını kontrol etmeyi kendine görev saydı. İç talep kontrolünün en önemli mekanizması olan faiz politikasını dışlayarak cari işlemler dengesini etkilemeye çalıştı. Olmayınca, aynı cesaretle döviz kurlarında oynaklık yaratarak cari işlemler dengesini etkileme peşine düşüldü.

MALİYET YÜKSEK
Bu yaklaşımların hiçbiri "fiyat istikrarı" hedefiyle uyumlu olamaz. Olmadığı için de, Merkez Bankası kendini hükümet politikalarının uygulayıcısı konumunda olduğu yönünde bir izlenim vermeye başladı. 2001 yılında yasası değişti, ama bugün verilen izlenim 2001 yılında yapılan yapısal reformla örtüşmüyor.
2001 yılında Merkez Bankası Yasası'nda yapılan değişiklikler, kamu finansmanındaki disiplin ile birlikte, enflasyonun yıllık yüzde 70'lerden 2004 yılı ortasında yüzde 7'lere gelmesinde en önemli etkenlerden biriydi. Reform, ekonomik birimlerin gözünde ve beklentilerinin oluşmasında bir çapa görevi görmüştü. O çapanın zayıflaması ya da yok olması fiyat istikrarı için iyi bir haber olmaz.
Son aylarda hareketlenen döviz kurları elbette enflasyona yansıyacaktır. Enflasyonun biraz artması politika yapıcılarını belki şimdi rahatsız etmeyebilir. Ama, rahatsız edebileceği noktada bulunacak çözümler bugün enflasyonun artmasıyla elde edilmesi beklenen yararlardan çok daha fazla maliyetli olabilecektir.
Rehavet ve aşırı özgüven ekonomi politikalarının en büyük düşmanıdır.