Advertisement

Kısa dönemde kurtarır. Bu yolla farklı ülke riskleri tek bir riske indirgenmiş olur. Büyük bir olasılıkla, Avrupa bonosunun faizi Almanya ile Fransa faizlerinin ortasında bir yerde olur. Çünkü, artık risk Avrupa bonosu ile borçlanan ülkenin değil, büyük ölçüde Almanya ve Fransa'nın riski haline dönüşmüştür. Bugün piyasadan borçlanamayan ülkeler çok makul maliyetlerle piyasadan borçlanabilir hale gelirler. "Borç krizi" bitmiş gibi bir hava yaratılabilir. Ama, maliye politikaları eskisi gibi devam ederse, yine sorun çıkar.
Bir anlamda, "borç krizi" çıkana kadar Euro da benzer bir görev görmüştü. Riskleri çok farklı olan ülkeler Euro kullanmaya başladılar. Euro'nun piyasa değeri büyük ölçüde Almanya ve Fransa ekonomilerine endeksliydi. Euro'nun faizi bono çıkaran ülkeden ülkeye farklıydı, ama aradaki fark gerçek riskleri yansıtmayacak kadar azdı. Dolayısıyla, çok daha yüksek maliyetlerle borçlanması gereken ülkeler Almanya ve Fransa'nın sırtından ucuz borçlanma olanağına kavuşmuştu. Bu avantajlarını kullanmaya kalkınca, bugünkü duruma gelindi.
Euro ilk çıktığında da bir grup ülkenin Euro'nun bütünlüğüne risk yaratacağı biliniyordu. Maliye konularında birlik olmadan parasal birliğin zorluğu konuşuluyordu. Kâğıt üzerinde birtakım kriterler konarak (Maastricht kriterleri) bu sorunun çözülebileceği düşünüldü. Umulanlarla gerçekleşenler aynı olmadı.

DAVUL-TOKMAK YER DEĞİŞTİRİR Mİ?
Şimdi, çeşitli çevreler çözümü Avrupa bonosunda görüyor. Doğal olarak Almanya ve Fransa maliyesi (fiskal) birlik olmadan Avrupa bonosu projesine sıcak bakmıyor. Davul kendi sırtlarındayken tokmağı başkalarına emanet etmek istemiyorlar. On bir yıl önce bunu yaptılar. Ne olacağını gördüler. Ekonomik bir konsey oluşturulup ulusal maliye politikalarının Avrupa Birliği içinde merkezi bir otoriteden onaylanması isteniyor.
Böyle bir mekanizma çalışır mı? Gerçek bir siyasi birlik olmadan ulusal maliye politikalarını denetlemek ya da kısıtlamak çok gerçekçi görünmüyor. Ulusal politikacıların elinde ne maliye ne de para politikası olacak. Ama, ulusal düzeyde seçimler yapılıp yerel politikacılar seçmenden oy isteyecekler. Böyle bir sistemde bu kez davul ulusal siyasetçilerin sırtına konmuş olacak, tokmağı Almanya ve Fransa taşımış olacak. Avrupa bonosuna bugün Almanya ve Fransa ne denli karşıysa, ulusal düzeyde de ülkeler o denli kendi maliye politikalarının denetlenip yönlendirmesine karşı çıkacaklar.
Krizdeki ülkeler geçici bir süre için içinde bulundukları durumdan çıkabilmek için bu projeyi benimsemiş görünebilirler. Ama, işler yoluna girdiğinde, Maastricht kriterleri nasıl kâğıt üzerinde kalmışsa, Ekonomik Konsey de kâğıt üzerinde kalabilir. Konsey'in onayladığı bütçe açıkları Avrupa bonosu ile, fazlası ise daha maliyetli ulusal bonolarla finanse edilmeye başlayabilir. Böyle bir riskin varlığı küçümsenemez.

FIRSAT KAÇTI
Yunanistan'da borç krizi ilk çıktığında geçici bir süre için Avrupa bonosu bir çare olabilirdi.
Sorunun başkalarına bulaşması önlenebilirdi. Yunanistan'ın 350 milyar Euro'luk borcunun tamamı Avrupa bonosuna dönüştürülebilirdi. Yunanistan'a özel bir Düyun-u Umumiye kurulabilirdi. Rakam göreli olarak küçüktü. Avrupa Kurtarma Fonu'nun büyüklüğü zaten 500 milyar Euro'ya yakın.
Bugün gelinen noktada sorun hem büyüdü hem de derinleşti. Devreye İtalya ve İspanya'nın girmesi çözümü zorlaştırdı. Yalnızca İtalya'nın piyasada dolaşan bonolarının nominal miktarı Almanya'nınkinden daha fazla. Dolayısıyla, Avrupa bonosu projesi Almaya ya da Fransa için çok büyük bir maliyet haline geldi. Ekonomik maliyet olası siyasi getirisinin çok üzerine çıktı.
Euro bir biçimde yaşayacaksa, maliye politikalarındaki birlik bugünkü düzeyinin çok üzerinde olacak. Ama, bunun Avrupa bonosu çıkarmak için yeterli olabilmesi gerçek siyasi birlik olmadan çok gerçekçi görünmüyor. Olursa, on yıl sonra Avrupa benzer sorunları çok daha ağır bir biçimde yeniden yaşayabilir.