Advertisement

Türkiye ekonomisi yılın ilk yarısında reel olarak yüzde 10.2 büyüdükten sonra yılın geri kalan kısmında ve gelecek yılın başlarında büyüme daha düşük olacak. Belki de, bazı üç aylarda gerileme dahi yaşanabilir. Büyümenin düşmesi uygulamadaki politikalardan değil, yurtdışından yeteri kadar kaynak gelmemesinden olacak.
Döviz kurları yükseliyor. Hazine bonosu faizi artıyor. Merkez Bankası her gün küçümsenmeyecek boyutta döviz satıyor. Demek ki, cari işlemler açığının finansmanı için yeteri kadar dış kaynak girişi gerçekleşmiyor. Hatta, bazı kanallardan dış kaynak çıkışı bile yaşanıyor. İşte, büyümeyi düşürecek gelişme de bu. Ama, işler tersine döndüğünde, büyüme de hızlanacaktır.
Ekonomik büyümenin düşmesini engelleyebilmek de pek mümkün değil. Merkez Bankası'nın para politikasını gevşetmesi derde deva olamaz. Olsaydı, Türkiye'nin son kırk yıllık reel büyüme ortalaması yüzde 5'in altında değil, yüzde 10'larda olurdu.

İPLER BAŞKASINDA
Büyümenin motoru olan dış kaynak girişinin kıtlaşmasının nedeni büyük ölçüde yurtiçindeki değil, yurtdışındaki gelişmeler. Avrupa ve Amerika ekonomilerindeki hava uluslararası yatırımcıların risk iştahının giderek kaçmasına neden oldu. Yunanistan sorununun bir türlü kalıcı bir çözüme ulaşmamış olması yurtdışı kaynak girişinin en önemli kaynaklarından olan uluslararası bankaların durumunu zorlaştırdı. Dünyanın belli başlı bankalarının belki likidite sorunu yok, ama sermaye sorunu var. Sermayelerini iyi kullanmak zorundalar. Hemen hepsinin kredi derecesi düşmeye devam ediyor. Her gün bu bankaların ne kadar ek sermayeye ihtiyacı olacağı tahminleri yukarı çekiliyor.
Böyle bir ortamda yalnızca Türkiye'de değil, dünyanın belli başlı gelişmekte olan ekonomilerinde yerli para değer yitiriyor. Faizler yukarı tırmanıyor. Doğal olarak gelişmiş piyasalarda yaşanan sorunlar yurtdışından gelen kaynaklarla büyümelerini hızlandıran bizim gibi ülkelerin performansını etkiliyor.
Gelişmekte olan ülkelerin hemen tümünde döviz rezervleri en üst düzeyde. Bizimki de dahil olmak üzere bu ülkelerdeki merkez bankaları döviz piyasalarını etkileyebilmek için hiç bu denli güçlü olmamışlardı. Neredeyse, tüm gelişmekte olan ülkeler rezervlerinin düşmesi pahasına paralarının değer yitirmesini önlemeye, en azından yavaşlatmaya çalışıyor. Ama, sonuç çok başarılı sayılmaz. İpler yabancı yatırımcıların elinde.

PARA POLİTİKASININ GÜCÜ
Ekonomik büyümenin düşmemesine yönelik gevşetilen para politikası, gidişatı ne kadar önler? Bu sorunun yanıtı ülkeden ülkeye değişir.
Ekonomik büyümesi dış kaynak girişine endeksli olmayan ülkelerde dış kaynak girişinin durması ekonomik büyümeyi çok fazla etkilemeyebilir. Ama, paralarının değerinin düşmesi iç talebi olumsuz etkileyerek ekonomik büyümenin yavaşlamasına neden olur.
Dolayısıyla, o ülkelerde döviz kurlarının düzeyi en önemli parametredir. Gevşetilen para politikası iç talebi olumlu etkilediği sürece, ekonomik büyümedeki düşme kısa dönemde sınırlandırılabilir.
Bizim gibi ekonomik büyümesi dış kaynak girişine endeksli ekonomilerde ise yatırım ve tüketim için gerekli kaynak olmaması ekonomik büyümeyi doğrudan etkiliyor. Bunun üzerine, paramızın değerinin düşmesi iç talebi ek olarak olumsuz etkiliyor. Sonuçta, yurtdışından kaynaklanan nedenlerle ekonomik büyümenin düşmesi senaryosunda en fazla hırpalanan ekonomiler bizim gibi ekonomiler oluyor. 2008-2009 krizinde en fazla küçülen ekonomilerin başlarında Türkiye ekonomisi geliyordu.
Bizim gibi ülkelerde para politikasının gevşetilmesi, olmayan kaynaklarla iç talebi olumlu etkileyemediğinden, ekonomik büyümenin yavaşlamasını sınırlandırmak yerine, enflasyonist ortamın yeşermesine katkı yapar.