Advertisement

Yunanistan ile başlayan Avrupa'daki borç krizi İrlanda ve Portekiz'i de içine aldı. Daha sonra İspanya ve İtalya ekonomileri hakkında da dedikodular çıkmaya başladı. Euro'nun geleceği tartışılmaya başlandı. Ama, yetkililerce krizin önünden koşan bir tavır sergilenemedi. Olayların arkasından koşup zaman kazanılmaya çalışıldı. Kriz her geçen gün daha da derinleşti.
Avrupa karar almakta zorlanıyor. Alınan kararlarda hem geç oluyor hem de yetersiz kalıyor. Temmuz ayı ortasında Avrupa Finansal İstikrar Fonu'nun genişletilmesine yönelik ülke liderlerinin aldığı karar henüz uygulama aşamasına dahi gelemedi. İki buçuk ayda çok şey değişti. Artık ülkelerin borç sorunu ile beraber büyük Avrupa bankalarının ayakta kalıp kalamayacakları konuşuluyor.
Şimdiye kadar Avrupa'nın güçlü üyeleri yangının komşuda olduğunu düşünüyordu. Yangının kendi evlerinde de çıktığının farkına vardılar. Durum daha kötü hale geldi, ama çözüm için de bir umut ışığı oluşuyor.

KRİZDE DE ORTAK
Yaklaşık üç hafta önce Wall Street Journal bir Fransız bankasının dolar borçlanamadığı haberini yayınladı. Haberin doğru olup olmadığını tespit etmek olanaksız. Ama, tesadüfe bakın ki, bu haberden iki gün sonra Amerikan Merkez Bankası Avrupa bankalarının dolar bulma sorununu çözmek için Avrupa'ya dolar göndermeye başladı. Belki haberde ismi geçen bankanın bir sorunu olmayabilirdi, ama büyük Avrupa bankalarının çoğunun sorunlu olduğu ortadaydı.
Bu hafta başında Fransa-Belçika ortaklığı olan Dexia'da sorun olduğu ortaya çıktı. Önce yine bir gazete yoluyla sorunu öğrendik. Daha sonra yetkili ağızlar bankanın tüm yükümlülüklerine devlet garantisi getirileceğini açıkladı. Söylendiğine göre, bankanın bilançosundan kötü varlıklar ayıklanacak ve banka kendi ayakları üzerinde durabilecek hale getirilecek. Bankanın borçlarını ödeyebilecek kabiliyette olduğu, ama likidite sıkıntısı içinde olduğu belirtiliyor. Yani, borçlarını ödeyecek para bulamıyor. Kriz dönemlerinde, ödeme kabiliyeti ile likidite sorunu aynı yola çıkıyor. Likidite yoksa, ödeme kabiliyeti de olmuyor.
Yarın hangi büyük Avrupa bankasının devlet desteğine ihtiyacı olabileceğini kestirmek zor. Ama, hafta başında Avrupa ülkelerinin maliye bakanlarının yaptığı toplantıda bankaların yeniden yapılandırılmaları için eşgüdüm içinde önlemler alınması tartışılmış. Bu tartışma Avrupa'daki borç sorununun yalnızca makro ekonomik açıdan zor durumdaki ülkelerle sınırlı olmayıp tüm Avrupa'nın sorunu olduğu gerçeğinin fark edilmesi olarak algılanmalı.

ETKİN MÜCADELE BAŞLAYABİLİR
Topyekun çözüm için artık şartlar daha elverişli hale geldi.
Finans sistemini kurtarmak devletler için mecburi bir olgudur. Buna karşılık, hiçbir ülkede finans sisteminin kurtarılmasından kamuoyu hoşlanmaz. 2000'li yılların başında bunu Türkiye'de yaşadık. Küresel krizin ortasında Amerika ve Avrupa'da da benzer tepkiler oldu.
Avrupa'nın siyasi liderleri üç-beş ülkedeki borç sorununun çözümü için kamuoylarını ikna edemiyorlardı. Şimdi, ülkelerindeki bankaları kurtarmak için kamuoylarını ikna etmek zorundalar. Çok daha zor bir işle karşı karşıyalar.
Amerika'nın eski başkanı Harry Truman, komşu ile kendi durumunuza bakış açısı arasındaki farkı "komşunuzun işini kaybetmesi resesyon, sizin işinizi kaybetmeniz ise depresyondur" sözüyle çok güzel ifade etmiş. Avrupa'da da yangının Avrupa'nın güçlü ülkelerinin bacasını sarmasıyla krizle mücadele çok daha zor, ama çok daha etkin hale gelebilir.