Advertisement

Türkiye ekonomisine yönelik hazırlanan programların çok önemli bir çıkmazı var. Bazı makro büyüklükler kafadan atılan rakamlardır. Kafadan atma rakamların ima ettiği başka makro büyüklüklerin güzel görünmesi için geçmişte görülen eğilimlerden çok faklı eğilimlerin oluşacağını varsaymak kaçınılmaz olur.
Genellikle yüzde 5 civarında ekonomik büyüme öngörülür (bu rakam kafadan atmadır), ama cari işlemler açığının mutlak olarak da milli gelirin yüzdesi olarak da büyümesi istenmez. Halbuki, tarihte hiç böyle bir şey olmamıştır. Büyüme dönemleri hep cari işlemler açığının da arttığı dönemlerdir.
Aynı şekilde, kafadan atma büyüme ile işsizlik oranı düşürülemiyorsa, işgücüne katılım oranı ile oynayarak işsizlik oranının düşebileceği görüntüsü verilir. Halbuki, geçmiş eğilimler bir başka şey söyler.

BÜYÜME, İSTİHDAM VE DIŞ AÇIKLAR
Geçen hafta açıklanan orta vadeli program (OVP), bu yıl reel olarak yüzde 7.5 büyüdükten sonra Türkiye ekonomisinin gelecek yıl yüzde 4, sonraki yıllarda ise yüzde 5 büyüyeceğini söylüyor. Anlaşıldığı kadar TL'nin reel olarak değerlenmesi öngörülmüyor. Ama, cari işlemler açığının bu yıl 72 milyar dolarken, gelecek yıl 65 milyar dolara, daha sonraki yıllarda 67 milyar dolara kadar gerileyeceği düşünülüyor. Tarihimizde cari işlemler açığı dolar bazında düşerken, reel olarak da dolar bazında da milli gelirimiz hiç büyümemiş. Bundan sonra bu nasıl olacak? Açıklamaya muhtaç.
Tarihimizde hiç olmamış bir başka olgu da büyüme dönemlerinde net dış talebin büyümeye olumlu katkı yapması. Aksine, tarihimizde hep küçülme dönemlerinde net dış talep büyümeye olumlu katkı yapıp iç talep ekonomik daralmanın nedeni olmuştur. Önümüzdeki yıllarda yüzde 5 civarında reel ekonomik büyümenin sağlanacağı düşünülürken, iç talep büyümesinin hep ekonomik büyümenin altında kalacağı hesaplanıyor. Yani, ekonomik büyümeye net dış talebin olumlu katkı yapacağı varsayılıyor. Çünkü, ancak bu yolla ekonomik büyümeye rağmen cari işlemler açığı büyümüyor (ya da dış ticaret açığı daha makul bir oranda büyüyor) görünüyor. Geçmişe göre böyle bir kırılma yaşanırsa, kredi notumuz elbette artar, hem de birkaç basamak.
OVP'de bir diğer ilginç varsayım işgücüne katılma oranının bu yıl yüzde 49.9 olduktan sonra önümüzdeki yıllarda yüzde 49.7 civarında sabitleneceği. Halbuki, 2007 yılından bu yana işgücüne katılma oranı sürekli artıyor. 2007 yılında ortalama yüzde 46.2 olan işgücüne katılma oranı, 2008 yılında yüzde 46.9, 2009 yılında yüzde 47.9, 2010 yılında yüzde 48.8 oldu. Bu yıl da ilk yedi aylık verilere bakarak bu oranın yüzde 49.9 olacağı tahmin ediliyor. Ne olacak da, işgücüne katılma oranı bundan böyle artmayacak? Bu konu da açıklamaya muhtaç.

KAMU FİNANSMANI OLUMLU
OVP'nin en inandırıcı yönü kamu finansmanına yönelik hedefler. Eğer verilen rakamlar ile uygulama arasında bir kopukluk olmazsa, Türkiye bu hedeflerle kamu finansmanında disiplinli gideceğini söylüyor. Bütçe açığının nominal olarak dahi artmayacağını, hatta biraz düşeceğini hedefliyor. Borç/ milli gelir oranının yüzde 40'tan yüzde 32'ye düşeceğini hesaplıyor. Rakamlar yapılabilir görünüyor. Yapılabilirse de, mükemmel olur.
OVP'nin görünümünü özetlersek, makro ekonomik resmin dışsal değişkenleri (kamu finansmanı) hem makul hem de olumlu. İçsel değişkenler ise (büyüme, dış denge, istihdam) açıklamaya muhtaç. Bu haliyle bu değişkenlerdeki beklentileri "tutarsız" olarak dahi nitelendirebiliriz.