Advertisement

Avrupalı liderler 21 ayda yaptıkları dünkü 14'üncü toplantılarında, sabaha karşı saat 4'te sonuca ulaştılar. Bir metin ortaya çıkardılar.
Piyasaların beklediği üç ana konuda ilerlemenin sağlanmış olduğu anlaşılıyor. Yunanistan kurtarılacak, Avrupa'nın sorunlu bankalarının sermayeleri artırılacak ve Avrupa İstikrar Fonu'ndan kaldıraçlı kullanılacak miktar 1 trilyon Euro'ya çıkarılacak.
Piyasaların bu uzlaşmadan şimdilik tatmin olduğu söylenebilir. Tepkileri böyle.

DETAYLAR, DETAYLAR...
Ancak anlaşmanın detaylarına baktığımızda uğraşılacak bir dizi konunun ve çözümlenecek bazı denklemlerin olduğu gözleniyor.
■ 1 trilyon Euro'ya çıkarılan Avrupa İstikrar Fonu'nun bu olanağını nasıl, hangi şartlarda ve kimlere kullandıracağı belli değil.
■ Alman Parlamentosu'nun Merkel'e verdiği yetkideki kısıtlamalar, sistemin işlemesini engelleyecek nitelikte öğeleri içeriyor.
Örneğin, Almanya'nın İstikrar Fonu'na katkısı olan 211 milyar Euro'nun üzerinde başka bir taahhüde girmemesi, Avrupa Merkez Bankası'nın bağımsızlığına dokunulmaması, bankanın belli bir süreden sonra tahvil alım işlemlerini sona erdirmesinin kararlaştırılması ve G-20 liderleriyle yapılacak toplantıda işlem ya da Tobin vergisinin Avrupa'da uygulanmasının önerilmesi gibi koşullar var.
■ Özel sektör bankalarının Yunanistan'dan olan alacaklarının yüzde 50'sinden "isteğe bağlı" olarak vazgeçmeleri konusunda tam bir mutabakat yok. Bankalar "30 milyar Euro verin, anlaşmayı yapalım" diyorlar.
■ Sorunlu bankalara 2012 yılı ortasına kadar 106.4 milyar Euro sermaye konulması konusu da açıkta. Bu verinin doğruluğu halen tartışmalı. Ayrıca bankaların bu kadar parayı bulup bulamayacakları da meçhul.
Bunlar şimdi akla gelen sorular. Zaman ilerleyip detaylara girildikçe yeni tartışma noktalarının ortaya çıkma olasılığı da fazla.

İŞ ÇİN'E KALDI
Tüm bu detay belirsizliklerin iki nedenden kaynaklandığını düşünüyorum.
Birincisi, Kuzey Avrupa ülkeleri böyle bir kurtarma paketine para vermek istemiyorlar. Siyasetçileri vergileri artırıp fona kaynak bulma seçeneğini benimsemiyorlar.
İkincisi, nasıl olursa olsun bir uzlaşmaya varmaları ve bunu önümüzdeki hafta yapılacak G-20 toplantısına sunmaları stresi onların detaylara girmesini önlüyor.
Bu iki nedenin tek hedefi, Çin'in 3.2 trilyon dolarlık rezervlerinden ya da 400 milyar dolarlık ulusal refah fonu gibi faaliyet gösteren Çin Yatırım Kurumu'ndan para koparabilmek.
Buralardan önemli miktarda bir kaynak IMF aracılığıyla Avrupa'nın sorunlarının çözümüne tahsis edilebilirse, Avrupalı liderler rahatlayacaklar. Vatandaşlarına ek külfetler yüklemeyecekler.
Çin'in böyle bir parayı çok özel şartlar ya da çıkarlar elde etmeden vereceğini sanmıyorum.
Nitekim Çinli yetkililer, "Veririz ama Brezilya, Hindistan ve Rusya da buna katkı sağlarsa" koşulunu baştan ortaya koydular.
Dolayısıyla, şimdi Çin'in G-20 toplantısında sergileyeceği tutum önem kazanmış durumda.
Çin "hayır" derse ya da ağır koşullar ileri sürerse dünkü anlaşmanın kâğıt üzerinde kalacağını düşünüyorum.
"Evet" derse iş ancak o zaman çözülebilecek.