Advertisement

Küresel kriz sırasında ve de sonrasında sorunların çözülememesi nedeniyle sanayileşmiş ülkelerin merkez bankaları piyasalara çok fazla para pompaladılar. Bu süreci aşağıdaki grafikten izlemek de olası.
2008 yılının sonbaharında İngiliz ve Amerikan Merkez Bankaları para basarak "sorunu önce hafifletmek, daha sonra çözmek" yolunu seçtiler.
Avrupa Merkez Bankası, Almanların da etkisiyle bu politikaya uzun süre direndi. Japonlar ise 1990 yıllarındaki deneyimlerini hatırlayarak bu yola hiç başvurmadılar.
2011 yılında durum değişti. Avrupa ve İngiltere Merkez Bankaları bir de baktılar ki sorunlar daha da ağırlaşmış. Bunun üzerine yeniden bir para basma sürecine girdiler. ABD Merkez Bankası ise "artık yeter" diyerek para basımını durdurdu.
Sonuçta uluslararası finans sisteminde likidite çok bollaştı. Ancak ne yazık ki bunun böyle nakit olarak elde tutulması ya da gerekli yerlere ulaşamaması krizin sorunlarına bir çözüm sağlayamadı.

ETKİLERİ
Kriz dönemlerinde merkez bankalarının piyasalara fazla likidite vermesinin etkileri şöyle özetlenebilir:
■ Fazla likiditenin sitemde bulunması sorunların çözümü için nefes aldıran bir politikadır. Krizin sonlanmasına katkı sağlar ve fakat krizi çözmez.
■ Kâğıt para rejiminde gereğinden çok basılan para eninde sonunda enflasyon yaratır.
■ Bankacılık sisteminin aracılık işlevi şu ya da bu nedenle etkin bir biçimde çalışamıyorsa likiditeden beklenen amaç sağlanamaz.
■ Avrupa Merkez Bankası'nın "Ben bu parayı bankalara veriyorum, kamu sektörü bunu kullanamaz" şeklindeki argümanı da geçerli değildir. Bankalar parayı istediği yerde kullanabilirler.
Özetle krizin çözümüne nefes aldırmak için basılan paraların daha sonra yeni sorunlara neden olması kaçınılmaz. Bu süreci daha sonra yaşayacağız.

 

TÜRKİYE PARA BASMADI MI?
Türkiye'de siyasiler "Biz para basmadık. Bu nedenle de Avrupa'dan iyiyiz" söylemini bu aralar sıkça dile getirir oldular.
İngiltere dahil Avrupa'nın para basmasının altında yatan en önemli nedenin onların bankacılık ve kamu sektöründeki ağır sorunlar olduğunu bilmekteyiz. Batma noktasına gelmiş bir bankacılık sistemine para vermezseniz finans sistemi çöker. Kamu borcunu ödemezse sonuçları çok ağır olur.
Küresel kriz sırasında Türkiye bu iki noktada Avrupa'dan ayrıştı. 1990'11 yıllarda yoğun yaşadığı bu sorunları çözmüş bir ülke olarak krize yakalandı.
Buna rağmen Merkez Bankası, bastığı parayı gösteren "parasal tabanını" 2008 yılı başındaki 44.7 milyar TL'den 2001 yılının Ağustos ayı sonunda üç misline yakın artırarak 134 milyar TL'ye çıkardı.
TCMB'nin para bazının yıllık artış oranları ise 2008 yılında yüzde 30'larda süregiderken, 2011 'de bu oran yüzde 100'leri aştı. Son üç aydır ise süratle düşme eğilimine girdi ve yüzde 17'lere kadar indi.
Bu rakamları hiçe sayarak "Para basmadık, onun için iyiyiz" demek gerçekleri pek yansıtmıyor.
Biz de para bastık. Ancak sanayileşmiş ülkelerin tersine büyümenin artışına ve enflasyonun yükselişine katkı yaptık.