Advertisement

Ocak ayı dış ticaret açığı 7.8 milyar dolar ile beklentilerin çok üzerinde gerçekleşti.
Beklentiler ocak ayındaki ithalden alınan KDV'nin düşük çıkması nedeniyle 4-5 milyar dolar şeklinde oluşmuşken, bunun çok üzerinde çıkan açık, moralleri bozdu.
Ben bunun sürpriz olduğunu düşünmüyorum. Yaşadığımız küresel kriz öncesi 2008 yılının ocağındaki dış ticaret açığı 5.7 milyar dolara ulaştığını hatırlayalım. O tarihlerde petrolün varil fiyatı 95 dolar civarındaydı.
Kanımca kriz çıkmasaydı Türkiye'nin dış ticaret açığı 2008-2009 ve 2010 yıllarında çok daha yüksekte oluşacaktı. Tabii finansmanı bulunabilirse.

NEDEN ARTIYOR?
Dün açıklanan ocak ayı dış ticaret açığının nedenlerini kısaca şöyle sıralamak mümkün.
■ Büyüme hız kesmeden sürüyor. İç talebe bağlı yüksek yatırım, üretim ve tüketim eğilimi ithalatın beklenenden de fazla gerçekleşmesi sonucunu doğuruyor.
■ Kasım ayından bu yana cari işlemler açığının düşürülmesini hedefleyerek alınan önlemlerin etkisi halen gözlenmiyor. TL'nin değer kaybetmesinin ithalat talebine etkisinin zaman alacağını da burada unutmamak gerekir.
■ Nominal faizlerin düşürülmesi ile artan harcama ve yatırım eğilimlerini ithalat verilerinden gözlemek olası. Sadece ocak ayında oto ithalatının yüzde 133 artışının herhalde bir anlamı vardır.
■ Bu sonucun temel nedeni, kanımca 2003 yılından bu yana TL'nin değerli bir para olarak sisteme damgasını vurması. Merkez Bankası hesaplamalarına göre TL halen yüzde 21.9 oranında değerli bir para.
Defalarca tekrarlandı bir kez daha hatırlatmakta yarar var. Değerli bir para ithalat ve ihracat arasındaki dengeyi zaman içerisinde ithalat lehine bozar. İhracatın ithalatı karşılama oranı giderek azalır.
2001-2004 yılları arasında yüzde 65-70 oranı arasında olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, 2006-2007 yıllarında yüzde 60 bandına geriledi. Küresel kriz yıllarında tekrar yükselen bu oran şimdi yüzde 55 bandına oturmuş görünüyor. Ocak ayındaki değeri yüzde 53.7.
Bu yapısal değişim kısa sürede gerçekleşmedi. Uzun yıllar aldı.
Bu yapı kemikleştikten sonra döviz kurunu değiştirseniz bile kısa sürede eski durumuna gelmeniz güçtür. Zira bu yapının döviz kuruna olan hassasiyeti yıllar içinde süregiden değişim nedeniyle kaybolmuştur.
Şimdi bu durumdayız.

NE YAPILABİLİR?
Dış ticaret dengesinin bozulmasını önlemenin kanımca üç yolu vardır.
Bunlardan bir kısa vadeli, diğer ikisi ise uzun vadeli politikalar gerektirir.
1 - Büyümeyi yüzde 5'in altına düşürmek: Kısa vadeli bir önlemdir. Siyasiler bundan hiç hoşlanmazlar. "Gibi" yaparak durumu idare etmeye çalışırlar.
2- İhracat ve ithalatın yapısını değiştirmek: İhracata daha yüksek yerel katma değer sağlayan bir yapıyı tekrar oluşturmak uzun süreli uğraş gerektirir.
3- Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak: Halen hükümetin bu yönde süregiden çabaların nasıl zaman aldığını hep beraber gözlüyoruz.
Bu üç temel politika çizgisi dışında günü idareden ve "finanse ediliyorsa cari işlemler açığında bir sorun
yoktur" yaklaşımını benimseyen yönetimler, dünyanın bu hassas
dengelerinde ülkelerinin benzerlerinden olumsuz ayrışmasına davetiye çıkarırlar.