Advertisement

2011 yılına girerken umutluyduk.
Kriz sonrası dünya ekonomisindeki sorunların çözümleneceğini bekliyorduk. Ama hiç de öyle olmadı.
■ Avrupa'nın sorunları ağırlaşarak sürdü.
■ Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da ayaklanmalar, rejim kaygıları ve demokrasi kavgaları petrol fiyatlarını etkiledi.
■ Japonya'daki deprem, üzerine tsunami ve bir de nükleeer tehlike ayrı bir üçlü felaket olarak dünyanın üzerine çöktü.
Tüm bu beklenmeyen olaylar piyasaları riski hesaplanamadığı bir ortama sürükledi.
Kısa dönemde tüm bu sorunların altından kalkılabileceği kanısındayım.
Avrupa aklını başına toplayıp borç sorununa bir çare bulabilir. Japonya güçlü yapısı ile depremin maddi hasarlarını atlatabilir. Arap ülkelerindeki karışıklıklar yöneticilerinin aklıselimi ile bir çözüme ulaştırılabilir.
Ancak şu nükleer tehlike eğer daha da ağırlaşırsa orta dönemde dünya ekonomisini büyük sıkıntıya sokar.
Önce bunun fiyatlamasını yapmak çok zor. Sonra etkisinin nerelere ve ne ölçüde yayılacağını tahmin etmek falcılık gibi bir şey. Adeta "Demokles'in Kılıcı" gibi başımızın üzerinde duracak.

YEN DEĞERLENMESİ
Ayrıca Japon Yeni'nin son günlerdeki değer kazanması süreci de dünya ekonomileri için ayrı bir kırılganlık noktası yaratıyor.
Japon Yeni yıllardır ödemeler dengesinin baskısı altında zaten değer kazanan bir paraydı.
Hem Japonya'nın cari işlemler fazlası vermesi, hem de sermaye hareketleri aracılığı ile bu ülkeye akan ve yene çevrilmeyi bekleyen paralar nedeniyle iki taraflı bir sıkışma içindeydi.
Son deprem olayı bu fazlaların artmasını da beraberinde getirecek olayları tetikledi.
Kısa dönemde ekonomik aktivitede gözlenecek yavaşlama ithal talebini azaltarak cari fazlanın daha da yükselmesine neden olacak gibi görünüyor.
Buna bir de azalacak carry trade'i ve miktarı düşecek dışarıya yönelen Japon sermayesini eklediğinizde Japon Yeni'nin değer kazanması kaçınılmaz.
Önümüzde zor bir dönem bizi bekliyor.

Üçlü felaketin Türkiye'ye olası etkileri
Türkiye'nin bu son gelişmelerden etkilenmemesi düşünülemez.
Ancak bu kez artı yönleri daha fazla görülüyor. Sıralayalım.
■ Uluslararası fon akımları böyle bir karışıklıkta güvenli liman ararlar. Türkiye'nin de bu limanlardan birisi olduğuna kuşku yok.
■ Ayaklanmaların olduğu Arap ülkelerinde gerek ülke yöneticilerinin, gerekse nereden kazandıkları şüpheli para sahiplerinin servetlerinin dondurulacağı kuşkusu ile bize yönelmeleri beklenebilir.
■ Türkiye ekonomisinin 2010 yılındaki büyüme ile enflasyon performansı ve bunun 2011 yılında da süreceğine ilişkin işaretler yabancı sermayeye cazip gelebilir.
■ Japonya'dan uzak bir ülke olmanın avantajını da unutmayalım.
■ Yen yatırımlarının düşük olduğu bir ülkeyiz.
■ Seçim sonrası politik oluşumda bir değişiklik beklenmiyor.
■ Bütçe hâlâ iyi bir performans gösteriyor. Kamu borcunun milli gelire oranı düşük.
Dolayısıyla Türkiye dünyanın bu karışıklığında olumlu göstergeleri ile "emin bir liman" konumunda bulunuyor.
Buna karşı tabii ki riskler mevcut.
■ Dışarıdan kaynaklanacak enflasyonist eğilimlerde para politikasının duruşu sağlam değil.
■ Cari işlemler açığı sorunu giderek derinleşiyor.
■ Petrol fiyat artışlarından en fazla hasar görecek ülkelerden birisiyiz.
■ Dünya ekonomisi Japonya'nın durumu ya da Avrupalıların borç sorununa cahilce yaklaşması yüzünden büyüme ivmesini kaybederse bundan biz de nasibimizi alırız.
Artıları ve eksileri bir araya koyduğumuzda, beklentim Türkiye'nin bu işin sonunda kazançlı çıkacağı.