Advertisement

1970’li yıllarda ABD’nin Vanderbilt Üniversitesi’nde öğrenim gören az sayıdaki Türk öğrencilerden biri de bendim.

Dönem sonunda ilk sınava girerken bizim hiç alışık olmadığımız bir durumla karşılaşmıştık. Öğretim görevlisi soruları verip, “Odamda olacağım, bir konu varsa gelip bana sorabilirsiniz” diyerek sınıftan çıktı ve gitti.

Amerikalı öğrencilerin bu yönteme alışık olduğu belliydi. Biz ise değildik.

Nitekim bizimkilerden birisi ders notlarını çıkardı. Belli ki bu ortamdan yararlanıp kopya çekecekti. Zaten derslerle de pek ilgisi yoktu.

Ancak bir süre sonra bizim arkadaşın sınav kâğıdını masanın üzerine bırakarak dışarıya çıktığını gördüm.

Sınav sonrası ne olduğunu sorduğumda, “Aman bırak” dedi ve ekledi. “Bazıları bana öyle bir baktılar ki, utandım. Sıfır alırım ama bir daha o bakışları üzerimde hissetmek istemem”.
Bu olay orada bulunan bütün Türk öğrenciler için önemli bir ders ve deneyim oldu.

Daha sonraki temel teorik bilgilerle birlikte, ABD ekonomik sisteminin dayandığı temel yapısalların başında “güven “ unsurunun geldiğini öğrendik. Güvene dayanmayan bir piyasa ekonomisinin etkin çalışamayacağını, daha sonraki gözlemlerimle iyice pekiştirdim.

Hukuk sisteminin de düzgün işlemesi ile birlikte güveni sarsacak hareketlerin asgari düzeyde tutulmasının, ekonomik kalkınma üzerindeki olumlu etkileri olduğu kuşkusuzdu.
Şimdi YGS olayına bakıyorum.

Sınava giren 1.7 milyon genç beyin, girmek için zamanı bekleyen 15 milyon ilk ve orta öğrenim öğrencisi ve bunların aileleri bir rezalet ile karşı karşılar. Güveni sarsacak her şey YGS olayında mevcut.

“Bu ülkede her şey olur” ya da “hakkımızı arayacağımız bir hukuk sistemi bile yok” gibi bazı öğrencilerden ve velilerinden duyduğum tepkilere şaşırmıyorum. Ancak geleceğe yönelik sorular kafamın içinde yoğunlaşıyor.

- Piyasa sistemine dayalı bir ekonomik düzende yaşayacak bu gençlerde güven unsuru oluşabilir mi?
- Geleceklerine ilişkin bekleyişleri olumlu olabilir mi?
- Her işlemde ve davranışta “bunda bir şey vardır” düşüncesi ile hareket etmeleri ekonomik yapıyı ve büyümeyi nasıl etkiler?

Bunları çözemiyorum.

Sanayi üretimi 2011 yılını yansıtıyor
Şubat ayına ilişkin sanayi üretimi bir önceki yıla kıyasla beklenenin altında yüzde 13.9 oranında arttı. Bir ay öncesine göre takvim ile mevsim etkisinden arındırıldığında yüzde 1.7 oranında azaldı.

Nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:

- Geçen yılki yüksek artışların baz etkisi.

- Üretici fiyatlarında beklenenin üzerinde yükselişler.

- Bankaların firmalara verdikleri kredilerdeki yavaşlamalar.

- Artacak enflasyonu düşünen tüketicilerin ileride harcamalarını kısma olasılığının güçlülüğü.
- Dış talebin hâlâ canlanamaması.

Bu tablo bize 2011 yılındaki büyüme performansımız konusunda bir fikir veriyor.

Büyüme 2010 düzeyi kadar olmayacak. Yavaş bir ivme ile giderek düşecek.