Advertisement

 AKP, CHP ve MHP seçim bildirgelerinde 2023 yılında Türkiye’nin milli gelirini 2 trilyon dolara çıkaracaklarını söylüyorlar.

Geçen yılın sonunda 735 milyar dolar olan milli gelirimizi en hızlı arttırma sözünü CHP veriyor. Önümüzdeki on iki yıllık dönemde her yıl ortalama yüzde 7,5 oranında büyürsek 2013 yılı sonunda 2,6 trilyon dolar tutarında bir gelirimiz oluyor.

AKP ve MHP ise büyüme oranı konusunda daha muhafazakarlar. Onlar yıllık ortalama yüzde 7 oranı ile büyümeyi öngörüp 2 ya da 2,1 trilyon dolarlık bir ülke hayal ediyorlar.

KOŞULLAR GERÇEKLEŞİRSE…

Kuşkusuz burada iki soru var.

Birincisi, bu hedef gerçekçi mi?

İkincisi, bu hedefe ulaşmak için nelerin yapılması gerekir?

Konulan hedefin gerçekleştirilebilir bir büyüklük olduğu kanısındayım. Ekonomide kırılganlık yaratmadan 735 milyar dolardan 2 trilyon dolara ulaşmak olası.

1960 ile 2010 döneminde yıllık ortalama yüzde 4,8 düzeyinde gerçekleştirdiğimiz büyüme oranını, önümüzdeki 12 yılda yüzde 7’nin üzerine çıkarmamız mümkün.

Ancak koşulları var.

Üç koşul olmazsa olmaz formatı şeklinde ortaya çıkıyor.

*Büyüme yatırım artışı ile olur. Yatırımları artırmak için ise iç tasarrufların oranının belirli bir yüksekliğe gelmesi şarttır.

Dolayısıyla birinci koşul yurt içi tasarrufların milli gelire oranını yüzde 2010 yılı sonu düzeyi olan yüzde 12,5’den, 2023’e kadar ortalama yüzde 24 ya da 25’e yükseltmek gerekiyor.

Grafikten de görüleceği gibi Türkiye 1998 yılında bu düzeylerde bir ekonomiydi. Yurt içi tasarruf oranı yüzde 24,3’dü. Sonra yapısı değişti. Dış tasarruflara gereksinimi ve kırılganlıkları giderek arttı.

Cari işlemler açığı şeklinde ortaya çıkan bu kırılganlık, yüksek büyüme oranı üzerinde “Demokles’in Kılıcı” gibi duracağı için ekonomik dengeler zorlanır.

VERİMLİLİK ARTIŞI ŞART

*İkinci koşul, verimlilik artışını sağlamaktan geçmekte.

Türkiye önümüzdeki 12 yılda sanayi, hizmetler ve özellikle tarım sektöründe verimliliği ikiye katlayabilirse, buradan oluşacak ek katma değer ile hedeflenen büyüklüklere erişebilir.

*Bunların yanı sıra Türkiye’nin iyi çizilmiş bir büyüme stratejisine de gereksinimi var. Öncelikleri belirlenmiş, küresel gelişmeleri tahmin edip ona göre bir çerçeveye oturtulmuş bir stratejinin kesintisiz uygulanması gerekiyor.

Bunlar yapılmazsa iki seçenek karşımıza çıkıyor.

İlki, son elli yılda ortalama olarak gerçekleştirdiğimiz büyüme hızı olan yüzde 4,8 oranını “kaderimiz” olarak kabullenmektir. Bunun anlamı ise işsizliğin daha da artması ve hayat standardında bir değişikliğin ortaya çıkmamasıdır.

İkinci seçenek ise, bir gerekçe bulup milli geliri yüzde 30 ile 50 oranında yükseltmektir. Hatırlarsanız 2005 yılında kayıt dışı ekonomiyi de kapsamak amacı ile milli gelir bir gecede yüzde 32 oranında arttırılmıştı.

Kuşkusuz bu tür suni yollarla büyümenin sorunlarımızı çözemeyeceğini hepimiz biliyoruz.

 

 

Çılgın proje

Başbakan beklenen çılgın projeyi açıkladı.

Kanal İstanbul Projesi” olarak adlandırılan bu tür düşüncelere ve uygulamalara Türkiye’nin gereksinimi olduğuna inanan bir kişiyim.

Ancak bir şartla: Bu ve benzeri projelerin finansmanının nereden ve nasıl bulunacağının detayları ile açıklanması gerekir.

İç tasarruf oranı yüzde 12,5’lere düşmüş bir ülkede, ilgililerin dediği gibi “finansmanı hazır” ya da “kaynak Türkiye, kaynak bizim insanımız'' gibi soyut kavramlarla bu tür büyük yatırımlara girişmek soru işaretleri yaratır.