Advertisement

1980 yılının eylül ayında Hazine'de genel müdür yardımcılığı görevinde bulunurken Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde bir toplantıya katılmıştım.
Konu ilginçti. Faizin İslam'da haram olup olmadığı detaylı yapılmış çalışmaların çerçevesinde ve bu konunun uzmanlarının katılımı ile tartışılıyordu.
iki günlük toplantı sonrası bir bildiri yayınlandı. İslam dünyasının önemli bilim ve düşünce adamları Kuran'da geçen ve faiz anlamında kullanılan "riba" kelimesini yorumlayarak "faizin değil, fazla faizin haram olduğu" konusunda görüş birliğine vardılar.

FAİZİN FAZLASI HARAM
Geçen 30 yılı aşkın süre içinde bu toplantı hafızamda tazeliğini korudu. "İslam dininde faiz haramdır" yorumunu yapanlara bu toplantıyı ve kararı anlattım.
Nitekim Güngör Uras abimizin 2.Mayıs.2011 tarihli Milliyet Gazetesi'nde yer alan yazısında da, çeşitli zamanlarda islam aleminde oluşan görüşlerin ve bu konuda alınan fetvaların "Enflasyon kadar faiz, riba hükmüne girmez" yönünde olduğu detayları ile açıklanıyor.
Dolayısıyla Başbakan Erdoğan'ın yıllardır tekrarladığı ve fakat son haftalarda bu duruşunu üzerine basa basa Merkez Bankası'na dikte ettirdiği "enflasyon kadar faiz " olayının altında yatan, Islami anlayıştaki bir faiz sistemini Türkiye ekonomisine yerleştirmekten başka bir şey değildir.
Olabilir. İnançlara her zaman saygı gösterilmelidir.
Bunun da ötesinde faize ilişkin olarak alına bu karar ya da fetvanın doğru olduğu kanısındayım. Kuran'da faizin değil, fazla faizin haram niteliğini taşımasının, o dönemde yaşanan tefeciliğe karşı ahlaki bir duruşun yansıması olduğu fikrindeyim.

PEKİ YA ENFLASYON HEDEFLEMESİNE DAYANAN PARA POLİTİKASI?
Burada hangi faizin ya da enflasyon oranının esas alınması gerektiği gibi teknik konulara girmek istemiyorum. Bunlar detay.
Ne var ki, gerek pragmatik gerekse teorik olarak para politikası uygulamalarında faizin işlevi üzerine yoğunlaştığımızda işlerin karıştığını da görüyorum.
Zira enflasyon hedeflemesine dayalı para politikasında merkez bankalarının en önemli aracı kısa dönemli faiz oranlarıdır.
Merkez bankaları bu faizleri değiştirerek ya da değiştirmeyerek verdikleri sinyallerle ya da borçlanma maliyetlerini etkileyerek enflasyonist bekleyişleri yönlendirirler. Bu olmazsa olmaz bir koşuldur. Yerine getirilemezse enflasyon hedeflemesine dayanan para politikasından söz edilemez.
Başbakan Erdoğan'ın "enflasyon kadar faiz prensibi" sonucu, 1999 yılında IMF ile yapılan stand-by anlaşmasında yer alan ve kriz sonrasında önce "örtük" daha sonra ise "açık" bir biçimde uygulamaya konulan enflasyon hedeflemesine dayanan para politikasına şimdi veda etme zamanının geldiği kanısındayım.
Zira bu prensip ile bu tür bir para politikasını sürdürmek çok güçtür. Uygulanmaya kalkışılırsa Merkez Bankası'nın geçen on yılda biriktirdiği kredibilite de tüketilir, gider.
Dolayısıyla bu noktadan sonra Merkez Bankası'nın başka bir para politikası yöntemini bulması germektedir.
Önünde ise iki seçenek vardır: Birincisi parasal göstergelere dayanarak fiyat istikrarını sağlamak, ikincisi ise döviz kurunu hedefleyerek bir politika geliştirmek.
Yarın kaldığım bu noktadan devam edeceğim.