Advertisement

Türkiye İstatistik Kurumu, nisan ayı sanayi üretiminin bir önceki yılın aynı ayına kıyasla yüzde 8.3 oranında arttığını açıkladı.
Bu oranı 2011 yılının ocak ayındaki yüzde 19, şubat ayındaki 13.9 ve mart ayındaki yüzde 10.4'lük artışlarla kıyasladığımızda düşük olarak nitelendirilse bile, hâlâ yüksek düzeyde süregiden aşırı ısınmanın bir parçası olduğunu düşünüyorum.
Mevsim ya da takvim etkisinden arındırılmış veri setinde çok az bir düşüşün ortaya çıkması, ısınmanın "şiddetinin" biraz azaldığına işaret ediyor.
Sanayi ve özellikle imalat sanayi ile büyüme arasındaki yakın ilişkiyi dikkate aldığımızda, 2011 yılının ilk çeyreğinde yüzde 10'a yaklaşan bir büyümenin gerçekleşeceğini bekliyorum.
Bu da Türkiye ekonomisinin aşırı ısınmış bir biçimde serüvenini sürdürmesinin bir başka kanıtını oluşturuyor.
İç talebe dayalı büyümenin ve cari işlemler açığının kalitesiz olsa da kolayca finanse edilebilmesinin bir sonucu olan bu sürecin bizi nereye götürdüğü belli.
Bir taraftan dış borç artıyor, öte yandan da cari işlemler dengesindeki bozulma yapısallaşıyor.
Sorunun çözümü için seçim sonrası iki temel senaryo var:
Birincisi, iç talebi azaltacak ve kamunun faiz dışı fazlasını artıracak önlemleri ivedilikle almak.
İkincisi ise işi piyasaların eline ve düzenine bırakmak.
Birinci seçeneğin ne ölçüde gerçekleşebileceğini hafta sonu yapılacak seçimin sonuçları belirleyecek.
AKP'nin Anayasa'yı değiştirecek çoğunluğu elde etmesi durumunda tüm çabasını bu noktada yoğunlaştırmasının ve ekonomiyi geri plana atmasının risk oluşturacağını çok kimse tahmin edebiliyor.
İkinci seçenek ise global likiditenin fazla olmasına karşın piyasaların cari işlemler açığını ciddiye almaları durumunda hükümetin ancak o zaman harekete geçmesini içeriyor.
Umarım ikinci seçeneğe gerek kalmadan yeni kurulacak hükümet yapılan uyarıları dikkate alır ve gerekli önlemleri bir an önce yürürlüğe sokar.

 

Yeni hükümet düzeni
Başbakan, aldığı yetki çerçevesinde bakanlıkların sayılarını, içeriklerini ve çalışma biçimlerini yeniden düzenledi.
Dikkatimi çeken bazı noktalar şunlar:
■ Müsteşar ile bakan arasına yerleştirilen "Bakan Yardımcılığı" siyasi misyon yüklenecek. Bürokrasinin tepesi siyasallaşacak. Bürokratların karar vermede etkilerini azaltacak.
■ Ekonomi ile ilgili asgari 6 ya da 7 bakanlık görev yapacak. Bunlar arasındaki koordinasyon sorunu süregidecek.
■ 8 bakanlık kaldırılırken 6 yeni bakanlık kuruluyor. Yapıda bir değişiklik yok.
■ Sonunda temel kararları Başbakan vereceği için ismi değişen ya da yeni kurulan bakanlıkların etkisinin fazla olacağını sanmıyorum.
Özetle, bürokrasi üzerindeki siyasi baskıların artması ve bakanlıkların isminin değiştirilmesi dışında, yeni hükümet düzeninin geçmişten bir farkı yok.