Advertisement

Başbakan'ın sıfır faiz yaklaşımı konusundaki ısrarını piyasa sonunda anladı.
Merkez Bankası'nın faiz artıracağını hâlâ bekleyen safdiller olmasına karşın piyasalar gerçeği fark ettiler ve faizlerini yükseltmeye başladılar.
Sıfır faizin düzenleyicisi olması gereken Merkez Bankası'nın bir hafta vadeli repo faiz oranı ile "gösterge faiz" olarak tanımlanan Hazine tahvili faiz oranları arasındaki fark giderek açılma eğilimine girdi.
Merkez'in yüzde 6.25 oranına karşı geçen hafta sonu tahvil faizi yüzde 9.23'e yükseldi.
Mevduat faizlerinde yüzde 11 'ler telaffuz edilmeye başlandı. Bankalar artırdıkları kredi faiz oranlarını müşterilerine tebliğ etme yarışına girdiler.
Bunun da ötesinde Merkez Bankası'nın yeni para politikasını açıkladığı Aralık 2010 tarihinden bu yana İMKB gecelik faiz oranlarının oynaklığı arttı.
Yüzde 2 ile yüzde 8 arasında gidip gelen İMKB'nin gecelik repo faizleri likiditedeki "kontrolün" kaybedildiğine işaret etmesi yanında Merkez Bankası politika faizi ile arasındaki yakın ilişkiyi de kopardı.
Tüm bu gelişmeler, sıfır faiz eylemine enflasyon hedeflemesine dayalı para politikasından da fedakârlık ederek sadece Merkez Bankası'nın uyduğunu gösteriyor.

YENİ DÜZEN
Adalet ve Kalkınma Partisi Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli'nin geçen hafta Bloomberg HT'ye yaptığı açıklamalardan anlaşıldığı üzere yeni dönemde ekonomi politikaları "sıfır reel faiz" üzerine inşa edilecek.
Bu noktada, yeni inşa döneminde Merkez Bankası'nın faizlerinden kopuk piyasa faizlerinin nasıl olup da sıfır faize yaklaştırılacağı sorusunun da yanıtlanması gerekir.
Bu gerçekleşmezse piyasalar sistemde at koşturur. İstediği faizi empoze eder. Merkez Bankası'nda haftalığı yüzde 6.26 oranından borçlandığı meblağları (ki halen tutarı 55 milyar TL'dir) yüzde 9.23 oranındaki hazine tahvillerine yatırır. Paradan "hem de pek güzel" para kazanır.

ÇÖZÜM
Dolayısıyla hem haksız kazançların önlenmesi hem de belirlenen sıfır faiz politikasının uygulanması için kanımca iki seçenek var.
Birincisi, sağlıklı ekonomi politikaları uygulayarak, sıfır cari işlemler açığı vererek, kamu sektörünün finansman açığını sıfıra indirerek, enerjide bağımlığı azaltarak ve yapısal reform adımlarını kimsenin gözünün yaşına bakmadan atarak hedefe ulaşılabilir.
Ayrıca, Türkiye'de bir mucize gerçekleşerek önemli miktarda altın, petrol ya da benzeri madenler bulunması durumunda da sıfır faiz yaklaşımından sonuç alınabilir.
İkinci seçenek ise tüm faizlere üst limit koymaktır. Piyasa mekanizmasına, dünya gerçeklerine ve uluslararası finans sistemi uygulamalarına ters olsa da ancak bu yöntem ile faizler kontrol edilip, "reel faiz" sıfıra yaklaştırılabilir.
Yanlıştır ama kredilere getirilen kısıtlamalara paralel olarak bu seçenek de düşünülebilir.
Türkiye bu yöntemi 1980'den önce uygulamıştır. 60'11 ve 70'li yıllarda Bankalar Yeminli Murakıbı olarak görev yaparken bankaların peşinden fazla faiz verdiler mi ya da aldılar mı diye koştuğumu hatırlarım. Tespit ettiklerimizden çoğu da af yasalarının kapsamına girdiğinden bir şey yapılamadı.
Kuşkusuz o zamanki koşullar çok farklıydı. Dünya bugünkü dünya değildi.
Bugünkü dünya koşullarının ve özellikle Türkiye'nin içinde bulunduğu durumun sıfır faizi kaldıracak bir yapıda olduğunu söylemek zordur.
Böylesi yeni bir dönemde en zor görevi Merkez Bankası'nın yükleneceğini de unutmayalım. Bu işin içinden nasıl çıkacak bilemiyorum.