Advertisement

Kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye'nin notunu artırıp artırmayacağı yeniden gündeme geldi.
Seçimler bittikten, yeni Bakanlar Kurulu oluştuktan ve taze ekonomik veriler çıktıktan sonra not durumunun görüşülmesinden doğal bir şey zaten olamazdı. İşte şimdi bu süreci yaşıyoruz.
G-20 grubu içinde en düşük nota sahip Türkiye'nin yatırım yapılabilir bir ülke konumuna gelmesi konusunda piyasa oyuncularının büyük ölçüde hemfikir olmasına karşın "not verenler" bunu bir türlü kabullenemediler.
Krizden fazla yara almadan ve kamu finansman dengesini yaralamadan çıkan bir ülke için bu fazla bir talep de sayılmazdı.
Geçen yılın ortalarından sonra Türkiye için oluşan olumlu hava ne yazık ki cari işlemler açığının yüksek boyutlarda ortaya çıkmasıyla noktalandı. Zaten ayak sürüyen ve kendilerine yapılan politik baskıları her ortamda dile getirmekten çekinmeyen bu kuruluşlar sonunda aradıkları gerekçeyi cari açıkta buldular.
Baştan belirteyim: Türkiye'nin cari işlemler sorunu sürdüğü müddetçe bir not artırımını beklemek biraz güç. Hele açığın bu yıl milli gelire oranla yüzde 8'in üzerinde gerçekleşme olasılığının yüksekliği notla ilgili olumlu adım atılmasını da önlüyorsa.
Hoş, cari açığımız kabul edilebilir bir boyutta olsa bile, büyüme oranının düşüklüğünden, vergi gelir artışının geçici olduğundan, faizler üzerinde siyasi baskı bulunduğundan ya da Fenerbahçe yöneticilerinin şike yaptıklarından bahaneler göstererek BBB notunu vermeyeceklerini de gözden uzak tutmamamız gerekiyor.
Kredi derecelendirme kuruluşları halen güçlü bir dönem yaşıyorlar. Küresel krizdeki sorumluluklarını başarıyla halının altına süpürdükten sonra uluslararası finans piyasalarında gün geçtikçe etkilerini artırmaya başladılar.
Şimdi ise geçmişe kıyasla çok süratli hareket ediyorlar. Bazen bu süratleriyle piyasa oyuncularını bile şaşırtıyorlar.
Türkiye için gerekli önlemler alınsa ve adımlar atılsa bile cari işlemler açığının milli gelire oranı yüzde 5'in altına düştüğü görülmeden not artırımı bence olanaksız.

***

Cari açık hükümetin gündeminde
Başbakan Erdoğan cari işlemler açığının kaygı verici olmadığının altını çizerek, açığın 4. çeyrekte farklı bir görünüm sergileyeceğini belirtti. Yeni önlemlerin gelebileceğinin de sinyallerini verdi.
Ekonominin yumuşak karnı olan bu konuda Başbakan'ın devreye girmesini olumlu karşılıyorum.
Kuşkusuz kendisinden "Cari açık kaygı verici" şeklindeki bir söylemi de kimse beklemez. Eşyanın tabiatına aykırıdır. Ancak bundan söz etmesi bile konunun önemini kavradığını gösteriyor.
Ne var ki alınacak yeni önlemlerin açığı hangi düzeye indireceğini bu aşamada bilmek güç.
Bildiğimiz tek şey, Türkiye'nin ekonomi tarihinde, alınan önlemlerle cari işlemler açığını düşürme örneğinin olmadığı. Bugüne kadar tehlikeli boyutlara ulaşan cari açık ya bizde ya da dünyada kriz çıkmadan normalleşemedi.
Umuyorum "makûs talihimizi" bu kez yeneriz.