Advertisement

Merkez Bankası'nın para politikasında yön değiştirdiği 2010 yılının son aylarındaki tartışma konularımızdan birisi de, bankaların verdikleri kredilerin cari işlemler açığına ne ölçüde etki yapacağıydı.
O zamanki Başkan Durmuş Yılmaz, 22 Aralık 2010 tarihindeki bir sunumunda bu ilişkiyi rakamsal olarak ortaya koydu. Kredi büyümesindeki yüzde 5 puanlık bir artışın (azalışın) cari açığı 2.1 puan artıracağını (azaltacağını) söyledi.

NE KADAR KREDİ O KADAR AÇIK MI?
Başkan Yılmaz'ın sunumundaki tablo aynen şöyleydi:

Kuşkusuz Başkan bu tabloyu verirken bulguların altında yatan ekonometrik çalışmanın detaylarına girmedi.
Teorik olarak cari açığın kredi ve mevduat artış farklarından, kamu kesimi borçlanma gereğinden ve diğer değişkenlerden etkilendiği varsayımı ile oluşturulan veri setinden bu sonuçlar çıkmıştı.
Sonuç olarak bankaların kredi artış hızı yüzde 25'e indirildiği takdirde cari açığın 2011 yılı sonunda milli gelirin yüzde 5.4'üne çekileceği inancı ile bankaların üzerine yüklenildi. Zorunlu karşılıklar artırıldı, bu karşılıklara verilen faizler yeniden düzenlendi, BDDK da ek önlemler aldı.
Amaç modelden çıkan sonuçlara göre hareket edildiğinde cari açığın kontrol edilebilen bir düzeye indirileceğiydi.
Bu konuyu o zaman çok tartıştık. Benim kanım cari açığın düzeyi ile ilgili olarak bu tür matematiksel ilişkinin kurulamayacağı şeklindeydi.
Nitekim geçtiğimiz son 7 ayda bu ilişki gerçekleşmedi.
Cari açığın milli gelire oranı halen yüzde 8'ler düzeyinde süregidiyor.
Merkez Bankası kredi artış oranının yıl sonunda yüzde 25'e ineceğini bekliyor. Bu takdirde yüzde 5.4 oranında olması gereken cari açığın çift haneli bir düzeyde gerçekleşeceği genelde kabul gören görüş niteliğini koruyor.
Her iki durumda da modelin bulgularının doğru olmadığı ortaya çıkıyor.

MODELLERİ DİKKATE ALIN FAKAT GÜVENMEYİN
Kıssadan iki hisse:
Birincisi, kanımca bu tür modellemeler doğru varsayımlara dayanırsa önümüzü görmemize yardımcı olurlar. Ek bir araç olarak kullanılabilirler. Ne var ki sırf bunlara dayanarak ve doğruluğuna inanarak genellemeler yapmanın olumsuz sonuçları da beraberinde getirdiğini unutmamak gerekir.
İkincisi, modellemelerde ortaya çıkan başka bir sorun da geçmiş dönemlerin koşullarına göre oluşmuş verileri kullanarak sonuca gitmekten kaynaklanıyor. Oysa her dönemdeki koşullar, bekleyişler ve ona yönelik olarak alınan pozisyonlar değişik olunca modellere güvenilirlik de azalıyor.
O zaman yapılacak olan şey modelleri ve çalışmaları yine dikkate almak ve fakat "bu ilişki yüzde yüz doğrudur" şeklinde bir inanca saplanmamaktır.
Aksi takdirde yukarıdaki örnekte olduğu gibi geriye dönülüp hesap sorulur.
İnanıyorum ki Merkez Bankası'nın bu konuda gerekçelere dayanan yanıtları mutlaka vardır. Ancak sunulacak gerekçeler sonucu değiştirmez.
Siz siz olun, ekonometrik modellerden çıkan sonuçları "mühendis yaklaşımı" ile "mutlak doğru" sanmayın. Böyle bir saplantıya katılmayın.