Advertisement

Bazen güçlü ülke olmak iyi sonuç vermiyor. İsviçre de bunlardan birisi.
Kamu finansmanı sağlam, yüksek miktarda cari işlemler fazlası veren, işsizlik oranı yüzde 3'lerde, yıllık enflasyonu ise yüzde 1'lerde süregiden, bankacılık sisteminde sorunları az ve büyümesi sanayileşmiş ülkelerin ortalamasının üzerinde bir konumunda olan İsviçre'nin, küresel krizden en az etkileneceklerden birisi olması bekleniyordu.
Öyle olmadı. Tam tersine krizin "bumerang etkisi" gözlendi. "Güvenli liman" şeklinde nitelendirilmesi sonucu kendisine akan dövizlerle değişik bir fatura ödemeye başladı.
Milli gelirinin yüzde 14'üne ulaşan cari işlemler fazlasının İsviçre Frangı'na yaptığı baskı yetmiyormuş gibi bir de sermaye hareketleriyle bankalarına yığılan dolarlar, Euro'lar iç parasının süratle değerlenmesi sürecini de beraberinde getirdi.
Eylül 2010'da Euro'ya karşı 1.29 değerinde olan frank, bir ara 1 düzeyine kadar indi.
İsviçre'nin sanayi üretimine ve ihracata dayanan ekonomik yapısı gıcırdamaya başladı.

DENİZE DÜŞEN...
Sonunda İsviçre döviz kurunu sabitledi. Euro-frank paritesinde 1.2'yi taban olarak belirledi. Bunun seviyenin her ne şekilde olursa olsun korunacağı ilan edildi.
Kriz öncesi sanayileşmiş bir ülkenin sabit kur rejimine döneceği akla bile gelmezken bu gerçekleşti.
İsviçre hükümeti iş daha kötüye gitmeden ve sanayi sektörünü tahrip etmeden bu kararı aldı.
Kanımca başarı şansı kısa dönemde var. Fakat orta dönemde riskli bir nitelik taşıyor.
Nedeni frangın spekülasyona uygun bir para niteliğine bürünmesinden, aşırı derecede artacak para miktarının yapacağı tahribattan ve bu tür müdahalelerin ters sonuç verdiğine ilişkin tarihsel örneklerden kaynaklanıyor.
Ne var ki "denize düşenin yılana sarılması" misali başka seçenekleri de yok. Zaten geçici bir önlem olarak görünüyor.
Sanayileşmiş başka ülkeler bu sistemi uygulamaya koyabilirler mi sorusuna en yakın muhatap şimdilik Japonya. O da aynı durumda.

KISSADAN HİSSE
Geçmişte sabit kur rejimini eleştiren sanayileşmiş ülkeler ve IMF şimdi sessizler. "Olur böyle vakalar" deyip geçiyorlar.
Bizim de "yılana sarıldığımız" dönemlerde sabit kur deneyimimiz oldu. Geçici nitelikte ve 18 ay süreceği varsayılan kur rejimi ancak 14 ay dayanabildi.
Spekülatif saldırılar, siyasetçilerin cahillikleri ve dikkatsizlikleri ne yazık ki işin sonunun getirilmesine olanak tanımadı.
O zamanki şartları ve 18 ay sonra dalgalı kura geçileceğini bilmeyenler ya da bilmezlikten gelenlerin yıllardır sürdürdükleri sabit kur düşmanlığının ne derecede tabansız olduğu sanırım İsviçre deneyiminden sonra daha iyi anlaşılır.
Bir son nokta: "Döviz kurunun ekonominin yapısının şekillendirilmesindeki rolünün" anlaşılıp buna karşı ivedilikle önlem alınmasının gereğini İsviçre bize bir kez daha öğretti.
Türkiye'de 2002 yılından başlayarak ve IMF'nin yanlış reçetesiyle Türk Lirası'nın aşırı değerlenmesine izin verilmeseydi, bugün ödemeler dengesi sorunu çok daha hafif olacaktı.