Advertisement

İMKB yönetimini değiştirmeye yönelik hazırlıkların nedeni ve zamanlaması tam olarak anlaşılamadı. Değişimin ekonomik bir nedeni var mı? Sorunun doğru cevabını bulabilmek için dünyada ve Türkiye’de son yıllarda yaşananlara bakmakta yarar var.

DÜNYADA BorsaLARIN DURUMU
Hisse senedi piyasaları, köken olarak Anglo-Sakson yapılardır. Amerikalılar ve İngilizler, özellikle son yirmi yılda, hisse senedi piyasalarının gelişmesini özenle teşvik ediyorlar. Bu bağlamda sermaye hareketleri hızla serbestleşti. Ülkeler arası sermeye transferleri kurallara bağlandı. Bu süreç, zengin ülkelerdeki birikim sahiplerini, daha riskli ama aynı zamanda getirisi yüksek, yükselen piyasalardaki borsalara yönlendirdi. Böylece 2000 yılında 20 trilyon dolar civarında olan dünya borsalarındaki toplam işlem hacmi, 2007 yılında 110 trilyon dolara kadar çıktı. Sonrasında yaşanan derin küresel kriz sonucunda bu toplam yarı yarıya düştü. Yaraların kısmen sarıldığı 2010 yılı sonunda dünya hisse senedi piyasalarındaki işlem hacmi 60 trilyon dolar kadar oldu. Bu rakam Eylül 2011’de, ancak 50 trilyon dolara ulaşabildi. Hisse senedi piyasalarının artan önemi, biraz da küresel kurumsal fonların yatırım tercihlerinden kaynaklanıyor. Bu fonların toplamı 2010 yılında 88 trilyon dolara ulaştı ve çok büyük bölümü AngloSakson’lara ait. Toplamda en büyük pay 30 trilyon dolarla emeklilik fonlarında. Ardından “Mutual fonlar” ve sigorta şirketlerinin yönettikleri fonlar geliyor. Her iki grup 25’er trilyon dolar kadar fon yönetiyorlar. Bu fonlar paralarının yarısından fazlasını hisse senedi piyasalarına yatırıyorlar. Bu kadar büyük paraları yönetenler, özellikle sığ piyasalara girerken bayram, çıkarken cehennem etkisi yaratıyorlar. Bu bağlamda 2009 krizinde büyük darbeler yediler, 15 trilyon dolar kadar para kaybettiler. Krizde sadece emekliler 6 trilyon dolar kadar para kaybettiler. Benzeri durum mutual fonlar için de geçerli. Her iki grup son krizin negatif etkilerini henüz üzerlerinden atamadılar. Açıklarını kapatabilmek için yüksek getiri aramaya devam ediyorlar. Dolayısıyla hisse senedi piyasaları, küresel fon yöneticilerinin gözdesi. Çünkü, işler iyi gittiği sürece, borsalardaki oynaklıktan kazanılan paralar, bono tahvil gibi sabit getirili enstrümanlardan kazanılanlarla karşılaştırılamayacak cazibede. Yanı sıra FED de Amerikalı küçük yatırımcıların hisse senedi piyasalarından sağlayacakları gelirler sayesinde, iç tüketimi artırabilmenin çabası içerisinde. Bir anlamda onlar da borsalara umut bağlamış durumdalar.

İMKB’YE İLGİ BÜYÜYOR
Bu tür yüksek getiri arayışları, bizim gibi ülkelerde yaşanan; ekonomideki yaygın kayıtdışılık, muhasebe standartlarındaki sorunlar, hukuk sisteminin zayıflıkları, alacaklıdan çok borçluyu koruyan yaklaşımlar ve benzeri sorunlara rağmen, borsalara para getiriyor. Çünkü küresel fon yöneticileri için önemli olan kambiyo sisteminin serbestliği. İMKB’deki yabancı payının yüzde 60’lar civarında olduğu göz önüne alınırsa, piyasadaki etkin oyuncuların, bıyıklı ve bıyıksız yabancılar olduğunu söyleyebiliriz. Borsanın, içeride şirket bilançolarındaki değişikliklerden çok, dışarıdaki gelişmelerden etkilenmesi de bunun bir göstergesi. İMKB son yıllarda yabancı yatırımcıların yanı sıra yeni bir yatırımcı profilinin de ilgisine mazhar oluyor. Faizli enstrümanlara yatırım yapmayan, döviz ve altından da eskisi kadar getiri elde edemeyen “Anadolu Kaplanları” ve diğer “muhafazakâr zenginler”, her geçen gün artan oranda, paralarını hisse senedine yatırmayı tercih ediyorlar. Acaba İMKB’de yönetim yapısının değiştirilmesinde, içeridekilerin mi yoksa dışarıdakilerin mi, hangi yatırımcı grubunun “arzusu”(!) etkin oldu? Takip edip, anlamakta yarar var.