Advertisement

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın “Eşi Vefat Etmiş Kadınlar İçin Sosyal Yardım Programı” basına tanıtıldı. 150 bin kadına, muhtaç oldukları süre içerisinde aylık yaklaşık 300 lira nakit yardımı yapılacak. Yanı sıra yılbaşından sonra, düzenli gıda paketleri verilecek. Kadınların giyim, yakacak gibi temel ihtiyaçları karşılanacak. Dahası, basında yer alan haberlere göre bakanlıkta, eşinden ayrılan kadınlar için de buna benzer bir çalışma yapılıyormuş.

DÜNYADA REFAH DEVLETİ ZORDA
Konuya önce sosyal devlet tarafından bakalım. Daha geniş biçimiyle refah devleti, son küresel krizden sonra tüm dünyada büyük zorluklarla boğuşuyor. Karar alıcılar işsizlik, bozulan gelir dağılımı ve artan yoksulluk gibi sorunlarla boğuşuyorlar. Artan gıda ve enerji fiyatları, sağlık ve eğitim hizmetlerinde, ulaşımda yaşanan sorunlar vb. devletlerin sosyal politikalarda daha müdahaleci olmasını gerektiriyor. Çünkü refah paylaşımında adaletsizliklerin çoğaldığına olan inanç her geçen gün büyüyor. En son örneği “Wall Street’i işgal hareketi”. Eylemcilerin sloganı “Biz yüzde 99’uz”. Yani çoğunluk olarak, refah dağılımında sorun olduğuna inanıyorlar.

BÜTÇEYE BASKISI GELECEKTE DAHA FAZLA OLACAK
Benzeri sorunların Türkiye’de olmadığını iddia edemeyiz. Bizde, sosyal dengesizliklerden en çok etkilenen grupların başında kadınlar ve çocuklar geliyor. Diğerlerinin yanına bir de kadına şiddeti eklerseniz, sosyal yardımlarda onlara öncelik vermek doğru bir yaklaşım. Ancak uygulamalarda popülizmin önüne geçebilmek için sosyal yardımları bir merkezden, sosyal hizmet uzmanları aracılığıyla dağıtmak lazım. Uzmanlar, eşi vefat eden kadının ne kadar mal varlığı olduğunu veya dul kalan kadının anlaşmalı bir boşanma süreci yaşayıp yaşamadığını saptamadan, devlet yardım yapmamalıdır. Bu tür bir titizliğin nedeni, insanlara bir kere karşılıksız para vermeye başladığınızda, param kalmadı artık veremiyorum demenin zorluğu. Anne babalar bilir. Bu basit gerçek, çocuklarımıza verdiğimiz harçlıklar için de geçerlidir. Dolayısıyla popülizmin bunca yayıldığı bir ortamda, özellikle seçim dönemlerinde; iktidarıyla, muhalefetiyle tüm partilerin bol keseden söz vermesi kaçınılmaz hale geliyor. Ancak, burada bütçenin orta vadeli yapısı bu tür söylemlere uygun mu, yakından bakmakta yarar var. Eğer orta vadeli bir bakış açısıyla konu ele alınmazsa, bir süre sonra esnek olmayan her harcama ekonomiye yük olmaya başlar. Bütçeye yakından bakınca harcamaların büyük çoğunluğunun, esnek olmayan kalemlerden oluştuğu görülüyor. Daha da önemlisi, sosyal güvenlik sistemine yapılan transferler ve tarımsal destekler dahil olmak üzere, hane halkına doğrudan ve dolaylı yapılan yardımların, faiz hariç harcamaların içindeki payı yüzde 30’lara yaklaşıyor. Bu oran 2006 yılında yüzde 20’den azdı. Sosyal devlet yönüyle bakınca, sevinilmesi gereken bir gelişme. Ancak, sürüdürülebilir bütçe dengeleri açısından, bir de gelirlere bakmakta yarar var. 2001’den sonra bütçe dengelerindeki iyileşmeler, çoğunlukla vergi dışı kalemlerle sağlanıyor. Özelleştirme, İşsizlik Fonu’ndan aktarma, vergi ve prim affı tahsilatları gibi örneklere, son olarak bedelli askerlik ve 2-B arazileri eklenmek üzere. Bu tür vergi dışı gelirler, yıllar itibarıyla toplam gelirlerin yüzde 15-20’si arasında değişiyor. Görünen o ki; eğer gelecek yıllarda yeni vergi dışı gelir kalemleri bulunamazsa, normal vergi gelirlerinin daha fazlasını sosyal yardımlara ayırmak durumunda kalacağız. Ancak vergilerin çoğu da ekonomik büyümeye doğrudan bağlı olan KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerden oluşuyor. Bu durumda, kapsamlı vergi reformu yapılamazsa, ekonomi küçülürken daha fazla vergi dışı gelir kalemi bulmak gerekecek. Bulunamazsa bütçe açıkları büyüyecek.