Advertisement

Artık Avrupa okumaktan ve konuşmaktan sıkıldığınızı sanıyorum. Ama konu Türkiye ekonomisi için önemli. Batı’da borç sorunu ve finan sektörü için kalıcı çözümler uygulanmaya başlanmadıkça, ister istemez daha çok konuşmak zorunda kalabiliriz. Bu satırların yazıldığı saatler itibarıyla, AB liderlerince yapılan açıklamalara göre euro üyesi ülkelerin maliye politikalarında yeni bir mali kural uygulaması hayata geçirilecek. Her ülke için “Yapısal bütçe açığı” milli gelirin yüzde 0.5’ini geçemeyecek. Kuralın detayları tam olarak bilinmiyor. Ancak açıklamalardan çıkarılabildiği kadarıyla, fiskal birliği kabul eden ülkelerin bütçe hazırlama süreci değişecek. AB Komisyonu veya kurulacak bağımsız bir kurum, ülkelerin bütçelerini denetleyecek.

YAPISAL AÇIK NEDİR?
Maliye yazınında çok çeşitli açık tanımları var. En bilineni, bütçenin gelirleri ile giderleri arasındaki farkı gösteren basit “nominal açık” tanımı. Son yıllarda kamuoyunun yakından bildiği diğer bir tanım da faiz dışı bütçe dengesi. Faiz harcamalarını bir kenara koyarak, gelirler ile faiz dışı harcamalar arasındaki farkı açıklıyor. “Yapısal bütçe açığı” oldukça teknik bir kavram. Sanırım amaç biraz da kamuoyunun kafasını karıştırmak olsa gerek. Özetlemeye çalışayım. Bütçelerde özellikle gelirler, kısmen de harcamalar ekonominin içinde bulunduğu devrevi hareketlere bağlı olarak artar veya azalır. Örneğin bizim gibi çoğunluğu KDV, ÖTV gibi dolaylı vergi yapılanmaları, ekonomide canlanma veya aşırı ithalat olduğu yıllarda olumlu performans gösterirler. Küçülme dönemlerinde de tam tersi olur. Aynı şeyler harcamalar için de geçerlidir. Kriz ve doğal afet olduğunda önceden düşünülmeyen zorunlu harcamaları yapmak, devlet olmanın bir zorunluluğudur. Marmara’da, Van’da deprem olunca, kim bütçede yeterli ödenek yok diyerek harcama yapmaktan kaçınabilir? İşte bu tür dönemsel gelir ve harcamaları çıkardıktan sonra bulunan açığa yapısal açık deniyor. Hesaplanması oldulça zor. Çok çeşitli yöntemler var. En kabul edileni OECD’nin uyguladığı teknik.

UYGULAMASI KOLAY DEĞİL
Anlaşıldığı kadarıyla, AB liderleri önce, ülkerin ne kadar net borçlanma (iki dönem arasındaki kamu borçlarının anaparaları arasındaki fark) yapabileceklerine sınır getiriyorlar. Böylelikle her ülke daha başından sonraki bütçe döneminde ne kadar açığı finanse edebileceğini bilecek. Sonrasında ilgili kurumlar ve parlamentolar, ekonominin ne kadar gelir yaratabileceğini tahmin edecekler. Gelir tahminlerine, finansmanına izin verilen açık eklenecek, en sonunda harcama toplamı ortaya çıkacak. Daha fazla harcama yapılmak isteniyorsa, borçlar değil gelirler yükseltilecek. Örnek vermek gerekirse, yapısal açık 20 milyar Euro net boçlanmaya izin veriyorsa; gelirler ancak 100 milyar Euro olabiliyorsa; toplam 120 milyar Euro’luk bir harcama bütçesi hazırlanacak ve parlamentoda görüşülebilecek. Burada en can alıcı nokta; hangi harcama ve gelir kalemlerinin yapısal olduğuna karar verme süreci. Yanı sıra yıl içinde ortaya çıkacak “de facto” harcamalar için borçlanma yapmaya izin verilecek mi? Yapısal açık ile nominal açık arasındaki fark çok büyürse ne tür önlemler devreye girecek? Önerilen sistemin diğer bir zorluğu da kuralları uygulayacak yasal ve idari kurumsallaşmadaki zorluklar. Bütçe çıktıktan sonra belirlenen sınırın üstünde borçlanmaya gidilirse hangi yöntemlerle engel olunacak? Her zamanki gibi soru çok. Ama bunlar, eğer tahmin ettiğimiz içerikte ise, orta vadede işe yarayacak çözümler. Kısa vadede finansal piyasalardaki sorunların çözümü açısından çözüm, Avrupa Merkez Bankası’nın likiditeyi gevşetmesine bırakılmış gibi. İlk tepkiler olumlu, sonrası zaman alacak.