Advertisement

"Bedelli Askerlik Kanunu" toplumda birçok yönüyle tartışma konusu oldu. Kimi eşitliğe aykırı olduğuna, yeterli geliri olmayanların bu olanaktan mahrum olmalarına vurgu yaptı. 30 yaşını dolduranlar, parası olanlar, bankalardan kredi alabilecek olanlar ise uzun zamandan beri bekledikleri fırsatı yakalayabilmenin mutluluğunu yaşıyorlar.
Yer darlığı nedeniyle, konunun bu yanlarına değinmek istemiyorum. Hukukçular ve siyasetçiler ilgilenirler. Yasanın bir de maliye politikası bölümü var.

ÖNCE ESKİYİ HATIRLAYALIM
Ekonomiyi takip edenler hatırlayacaktır. 2001 krizinden önce, sayıları 70 civarında olan bütçe içi ve dışı fon vardı. Çoğunluğu Özal hükümetleri zamanında kurulan bu fonlar, bütçe birliği dışındaydı. Vergilerden aldıkları paylar dahil kendi gelirleri vardı. Hemen hemen her bakanlığın bünyesinde en az bir bütçe dışı fon bulunuyordu. Eğitim, sağlık, spor alanlarının geliştirilmesi vb amaçlarla kurulan fonlar, bakanlara ve bürokratlara esnek harcama yapma olanağı sağlıyordu. Kuruluş amaçları; "Hantal bürokrasi, hizmetlerin kalitesini ve zamanlamasını olumsuz etkiliyor" şeklinde açıklanıyordu.
Bu fonların paraları Merkez Bankası'nda ve kamu bankalarında ama Hazine hesapları dışında tutuluyordu. Bütçe nakit birliği kalmamıştı. O günlerde maaş ödemek için zaman zaman kuruş hesabı yapan Hazine nakit yöneticileri, bankalardaki hesapları takip ediyor, fon yöneticileriyle pazarlık yaparak mevduat olarak tutulan paraları almaya çalışıyordu. Kısacası devlette tek hazine hesabı kalmamıştı. Mısır'da, Kazakistan'da olduğu gibi, birden fazla hazine vardı.
2001 reformları sürecinde, bu fonları kapatmak ve gelirlerini Hazine tek hesabına aktarabilmek için birkaç deveye, birçok hendek atlatılmıştı.

BEDELLİ KANUNU HAZİNE NAKİT BİRLİĞİNE AYKIRI
"Onlar o günlerde kaldı" demeyin!
6252 sayılı "Bedelli Askerlik Kanunu" ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı adına kamu bankalarında bir özel hesap açıldı. Bedelli askerlik uygulamasından gelecek gelirler buraya yatırılacak. Hesapta toplanan paralar, Bakanlar Kurulu'nun belirlediği usul ve esaslar çerçevesinde şehit yakınları, gaziler, özürlüler ve diğerlerine yönelik sosyal hizmet ve yardım faaliyetlerinin finansmanında kullanılacak. Bu kaynağın kullanımına ilişkin diğer hususlar, Bakanlar Kurulu kararıyla düzenlenecek.
Kanuna çıplak gözle bakınca insan, "Ne var bunda?" diyor. "Bu ülke için canını verenlerin yakınlarına ve hayatını ortaya koyanlara verilen parayla mali disiplin arasında ilişki kurmak ancak senin aklına gelir" diyebilirsiniz.
Size hak vermiyor değilim. Ama adı geçen bakanlık bütçesine yeteri kadar ödenek verilse ve bedelliden gelen paralar doğrudan Hazine hesabına yatsa ne fark ederdi acaba?
Aklıma gelen ilk şey Sayıştay denetimini istememek. Amaç bu olamaz herhalde. Çünkü inanıyorum ki, Bakanlar Kurulu alacağı kararda bu hususa açıklık getirecek ve tüm gelir ve harcamalar tek tek denetlenecektir. Yoksa kamu bankalarının nakit ihtiyacı mı var? Dönemsel olarak desteklenmeleri mi gerekiyor? O da olamaz. Sorun olsa Merkez Bankası'nın yardımları yerine bu yönteme başvurmak pek akılcı değil. Amaç ne olursa olsun. Bu tür uygulamalar bütçenin nakit birliğini bozar. Birden çok harcama merkezi ortaya çıkarır. Eğer bu hesabın mutlak kontrolü Hazine'ye verilmezse, mali disiplin bozulur.
Önümüzdeki dönemde dünyadaki gelişmelerin de etkisiyle ekonomiyi zor günler bekliyor. Dolayısıyla son günlerde konuşulan; ilaç hammaddesinde, leasing'de KDV indirimi, bütçe dışı harcamayı teşvik gibi uygulamalara dikkat etmek lazım.
Mali disipline en çok ekonomi zordayken ihtiyaç duyulur. Bir anlamda, namus gibidir. Bir kez kaybederseniz geri kazanması çok zordur.