Advertisement

İnsanlar karakışa aldırmadan gece-gündüz demeden Arılı Deresi’nde nöbet tutuyorlar. İlginç olan şey tepkileri, dere yatağında inşaatı süren taşkın önleme, dere ıslahı çalışmalarına. Önce küçük bir bölgede taşkınları önleme amacıyla yapıldığını düşündükleri inşaata ses çıkarmamışlar. Sonra kamu kurumlarından dere ıslahı projesinin 9 km. uzunluğunda olacağı şeklinde bilgiler alınca şüphelenmişler. Projenin aynı dere üzerinde ileride inşa edilecek 13 adet HES’e hazırlık olduğuna inanıyorlar. Şüphelerini artıran bir neden de inşaatı yapan şirketin, aynı dere üzerinde iki adet HES lisansı bulunması.

ORALARDA YAŞAYANLAR AKARSU HES’LERİNİ İSTEMİYOR
Arılı Deresi’ni bilirim. Toplam uzunluğu zaten 15 km. kadar. Buraya 13 tane HES yapılırsa ne dere kalır, ne çevre. Arazi yapısı bu kadar sıklıkla akarsu türü santral inşaatına uygun gibi görünür. Ama sık aralıklarla yol, santral yeri vs. için oldukça dik yamaçların tıraşlanması, ekolojik yapının büyük oranda tahribatına yol açabilir. Olumsuzluklardan korkan köylüler her tür inşaat girişimine çok duyarlı. Sel tahribatı olabilecek yerlerin ıslah edilmesine karşı değiller. Ama Çin Seddi gibi, 6 metre yüksekliğinde bir duvar örülmesinden hoşlanmıyorlar.
HES’ler sadece Fındıklı’nın sorunu değil. Artvin, Rize’nin diğer ilçeleri, Trabzon, Erzurum, Sinop, Kastamonu, Elazığ, Fethiye’de insanlar HES inşaatlarına karşı çıkıyor. Direnenlerin profiline bakınca çiftçileri, toprağına sahip çıkan insanları görüyorsunuz. Çoğunluğu kandırılmış insanlar değil. İstekleri basit, “Suyumuza, deremize dokunmayın” diyorlar.
Çünkü dereler onların hayat kaynağı. Kırmızı benekli alabalığı orada tutuyorlar. Çoğu dere sesi olmadan uyuyamıyor. Yüzmeyi derede öğrenmişler. Çoğunun aşkları, evlilikleri deredeki bir taşın arkasında başlayan buluşmalarla başlamış. Türküleri var. “İn dereye dereye, al dereden taşlari / Geçti bizden sevdaluk, al cebimden saçlari” diyor.
Acaba konuya çok sığ, dar bir çerçeveden mi bakılıyor?

ENERJİYE OLAN İHTİYAÇ YÜKSEK
Gelecek yıllarda enerjide arz açığı yaşama olasılığı yüksek. Türkiye’nin üretimini çoğaltması, işsizliği azaltması için enerjiye büyük yatırımlar yapması gerekiyor. Bu gerçeği unutmadan, sağlıklı bir değerlendirme yapılamaz.
Yanı sıra enerjide dışa bağımlılık sorunu da bilinen bir gerçek. Toplam elektrik üretiminin yüzde 32’si ithal doğalgazla yapılıyor. Petrol türevleri ve ithal kömürle yapılan üretimi de eklerseniz, dış kaynağa bağımlılık oranı yüzde 50’nin üstüne çıkıyor. Buna karşılık, yerli sulardan elektrik üretimi yüzde 33. Bir alt detaya bakmadan rakam çok güzel görünüyor. Ancak bunun sadece yüzde 6.5’i akarsu santralları. Kalanı, Atatürk, Keban gibi baraj türü santrallar.

KÜÇÜK FAYDA BÜYÜK MALİYET
Burada çok iyi fayda-maliyet analizleri yapmak gerekiyor. Sadece bir dereye 13 tane küçük küçük santral yaparak elde edilecek toplam elektrik miktarını bir kenara yazalım. Çevreye ve insana vereceği zararı hesaplamaya çalışalım. Sonra ülkenin diğer kaynaklarını araştırıp verimlilik hesaplarını daha detaylı yapmaya çalışalım. TEİAŞ’ın en son çalışmasına göre, lisans almış inşa halindeki özel sektör hidroelektrik santralları, 2019 yılındaki güvenilir üretim kapasitesinin ancak yüzde 3’ünü karşılayabilecek. Çevreye verilecek tahribata değer mi? Bu nedenle uzmanlar, derelere küçük küçük santrallar yapmayı yanlış buluyor. Onlar büyük çoğunluğu Afşin-Elbistan/Kangal arasındaki bölgede bulunan yerli kömür kaynaklarına öncelik verilerek büyük ölçekli tesisleri öneriyorlar. Küçük santrallardan elektrik alım garantisi yoluyla birilerini ödüllendirmek yerine, büyük ölçekli santralları teşvik etmek daha ekonomik ve rasyonel bir seçenektir diyorlar.