Advertisement

Merkez Bankası dün de dövize müdahale etti. Yanı sıra 2 Ocak 2012 tarihinden itibaren döviz depolarının vadesini bir haftadan bir aya yükseltti.
NewYork ve Londra gibi büyük döviz piyasalarının kapalı olduğu günlerde piyasalara müdahalenin nedeni spekülatif, geçici talebin önüne geçmek olarak açıklanabilir. Diğer bir deyimle, döviz arz edenlerin tatilde olduğu bir dönemde spekülatif ve geçici talepler varsa bunların rezervlerden karşılanması normaldir. Amaç bu olsa bile Merkez'in uyguladığı yöntemi anlamak biraz zor. Doğrudan müdahale yerine, sadece ihale açılıp döviz kurunun piyasada belirlenmesine izin verilseydi, şeffaflık açısından faydalı olurdu.
Yanı sıra yılbaşından itibaren döviz deposu uygulamasında vadelerin uzatılması da dikkat çekiyor. Anlaşılan o ki, döviz fazlası olan bankalar, ihtiyacı olanlarla doğrudan işlem yapmak istemiyorlar. Merkez Bankası'nın aracılığını, güvencesini istiyorlar. Bu tür vade uzatımlarına, daha çok döviz pozisyonlarında sıkıntılar görüldüğü dönemlerde rastlandığını hatırlamakta yarar var.

DÖVİZE MÜDAHALENİN NEDENİ ENFLASYONLA MÜCADELE
Bunlar yaşanırken Merkez Bankası, dövize yaptığı müdahalelerin nedenini, enflasyonla mücadele olarak belirtti. Geçen gün yaptığı duyuruda; "Mevcut konjonktürde ikincil etkileri sınırlamak açısından enflasyondaki düşüşün beklentilerden daha önce başlaması önem taşımaktadır. Bu kapsamda Merkez Bankası 29 Aralık 2011 gününden itibaren ek parasal sıkılaştırmaya gitmiştir" şeklinde bir açıklamaya yer verdi.
Merkez Bankası, bir yandan yüzde 5.75'ten verdiği likiditeyi kısarken, diğer yandan enflasyon yüksek çıkıyor. 2011 yılının enflasyonu çift haneye çıktı, yüzde 10.45 oldu. Böylelikle faizlerin yükselmesi için yeterli ortam oluştu. Piyasalarda gösterge Hazine faizi hızla yüzde 11 'in üzerine çıktı.

YÜKSELEN FAİZLER ÖNCE HAZİNEYİ VURUYOR
Yükselişten en fazla zararı, borcu olanlar görecek. Bu ülkede en büyük borçlu Hazine. Üstüne üstlük, faizlerin yükselmesi tam da borçlanma baskısının yüksek olduğu bir döneme denk geldi. Hazine'nin toplam yıllık borçlanmasının yarısından fazlası ilk dört ayda yapılacak.
Şimdi parçaları bir araya getirmeye çalışalım. Eğer faizler yükselirse DİBS getirileri daha cazip hale gelir. Ellerinde döviz tutan yerli ve yabancılar, paralarını bozdurup TL'ye geçmeye başlarlar. Yanı sıra elindeki TL mevduatın tamamını kredilerin fonlanmasında kullanan yerli bankalar da kamu kâğıdı alırken, döviz kaynaklarına başvururlar.
Bu bir rasyonel beklentidir. Çünkü Merkez Bankası'na göre bu yıl sonunda enflasyon düşecek, en fazla yüzde 7 olacak. Buna inanıp şimdi döviz bozduran ve yüksek faizle kamu kâğıdı alanların getirileri yüksek olacak.
Bir de, döviz girişi hızlı olur ve TL tekrar değer kazanmaya başlarsa, getiriler katmerli kadayıf gibi tatlanır. Faiz gelirinin üstüne kur değişiminden gelen gelir eklenir. Böylesi bir gelişme cari açığın finansmanını kolaylaştırdığı gibi, şirketlerin döviz borcu geri ödemelerini de rahatlatır, ucuzlatır.
Buraya kadar, alan da satan da memnun. Ya Hazine. O, düne kadar düşük faizle barçlanabiliyordu. Artık borçlanmanın maliyeti yükselecek. Yükselen DİBS faizleri ardından kredi faizlerini de olumsuz etkileyecek. Faizler beklenenden fazla yükselirse ekonomideki soğuma istenenden daha fazla olabilir. O zaman borcu yüksek olanlar sıkıntıya girebilirler.
Sonuç her zaman her yerde aynıdır, değişmez. Ekonomi politikalarında yapılan hataların bedelini vergi verenler, dar ve sabit gelirliler öder. Yükün büyüklüğü borçlanma gereğinin büyüklüğüyle doğru orantılıdır.