Advertisement

Yazılarımda daha önce de değindim, 1990’lar dünyada önemli değişimlerin yıllarıydı. “Soğuk savaş”ın sona ermesiyle, Çin ve Hindistan gibi ülkelerdeki, yaklaşık 3 milyar kişilik ucuz işgücü, dünya emek piyasasına arz edildi. Sanayileşmiş ekonomilerde yerleşik şirketler, ucuz işgücü olanağından yararlanmak amacıyla, üretimlerini bu ülkelere kaydırdılar.
Sonuç birçok sanayileşmiş ülkede işsizlik sorunlarının derinleşmesine, krizlerden çabuk çıkış seçeneklerinin azalmasına neden oldu. Çünkü özellikle çalışan orta sınıfların harcanabilir gelirleri azalmaya başladı. Tüketim seviyelerini sürdürebilmek için her geçen gün daha fazla borçlanmak zorunda kaldılar. 2009 krizinin nedeni hanehalkının ve şirketler kesiminin aşırı borçlanmasıydı. Bugün gelinen aşamada Amerika ve Avrupa, krizden çıkış için yoğun çaba sarf ediyorlar. Onlar için krizden çıkışın ana göstergesi istihdamdaki artış. Ekonominin iş yaratma kapasitesi yükseliyor ve işsizilik, ülkelere göre değişen bir seviyeye ulaşıyorsa krizin sona erdiğine karar veriliyor. Sadece Borsaya, dövize bakmıyorlar.

OBAMA’NIN ‘BİRLİĞİN DURUMU’ KONUŞMASI

Bu bağlamda son dönemde sanayileşmiş ekonomilerde yeni bir dalga yayılmaya başladı. Özellikle seçim ortamında olan ülkelerin yöneticileri, dışarıda üretim yapan sermayedarlarına, fabrikalarını geri getirme daveti yapıyorlar. Başkan Obama, 24 Ocak’ta ABD Kongre’sinde yaptığı “Birliğin Durumu” konuşmasında, bu konuda çok dikkat çeken mesajlar verdi. Konuşmanın bir bölümü şöyle; “Bu akşam işadamlarına mesajım çok basit: İstihdamı ülkene geri getirebilmek için ne yapabileceğinizi kendinize sorun ve ülkenizin başarınıza yardımcı olabilmek için her şeyi yapacağını bilin.” Çok ilginç bir söylem! Başkan, vergi teşvikleri ağırlıklı bazı öneriler de sıralıyor.
Halihazırda, Amerika dışındaki yatırımların da vergi teşviklerinden yararlandığını hatırlatan Obama, artık bunun tersinin hayata geçirilmesi için Kongre’nin kendisine yardımcı olmasını istiyor. Yurtdışında elde edilen gelirlerden alınan vergilerin de yükseltilmesinin gerektiğini söylüyor. Ayrıca içeride yatırım yapanların ve yeni istihdam yaratanların özel ilgi görmesini öneriyor. Sadece bunları değil, Obama dış ticarette yeni bir korumacı yapı öneriyor. ABD’de “Dış Ticaret İzleme Birimi” (Trade Enforcement Unit) kurulacağını duyuruyor. Bu birim Çin gibi, kural ve rekabet dışı ticaret uygulamaları yapan ülkeleri ve pazarları izleyecek. Buralardan Amerika’ya yapılan ithalatı denetleyecek. Kısacası korumacılık geri dönüyor.

KÜRESELLEŞMENİN SONU MU?
Küreselleşme, özetle, sermayenin serbest dolaşımı anlamına geliyordu. Fiziksel sermayeler fabrikalar, taşınırken finansal sermayeyi de yanlarına alarak, gelişme yolundaki ülkelere göç ettiler. Amerikalı ve Avrupalı bankalar son 30 yılda bilançolarını 8-10 kat büyüttüler. Çoğu birkaç trilyon dolarlık varlıkları yöneten finansal kuruluşlar haline geldi. Ancak son krizden sonra, özellikle Avrupalı büyük bankaların küçülmeleri gerekiyor. Kendi ülkelerindeki faaliyetlerini küçültmemeleri için siyasilerden aldıkları talimatlar doğrultusunda, onlar da fabrikalar gibi topraklarına geri dönmeye zorlanıyorlar. Riskli piyasalardaki yüksek getirili işlemlerini hızla azaltıyorlar. Bu gelişmeler cari açık veren ülkeler için finansman kalitesinde kalıcı sorunlar yaşatabilir. Daha az doğrudan yabancı sermaye yatırımı, daha az uzun vadeli fon olanağı, döviz ihtiyacı olan ülkeleri kısa vadeli sıcak paraya yöneltebilir. Ama daha önemlisi bu gelişmeler 1990’lı yıllarda başlayan küreselleşme sürecinin sona erdiği anlamına gelir mi? Yoksa geçici olaylar mıdır? İzleyelim, görelim.