Advertisement

Bugünlerde iktisatçılar maliye politikasının toplam talebi canlandırmadaki etkinliği konusunda bir tartışma yürütüyorlar. Bazıları, genişleyici maliye politikalarının toplam talebi tetikleyeceğini düşünüyorlar. Vergi azaltma veya bütçeden transferleri artırmanın hanehalkının ve şirketler kesiminin tüketim ve yatırımlarını büyütmesine yol açacağını iddia ediyorlar. Bu bağlamda kamu borçlarını ödeyebilmek için mali sıkılaştırma yönündeki adımların yanlış olduğunu öne sürüyorlar. Yunanistan deneyini buna örnek gösteriyorlar. Yunanistan'ın borçlarını geri ödeyebilmesi için önce ekonomisinin büyümesi gerektiğine vurgu yapıyorlar.
Para politikasının tüketimi canlandırmada daha yararlı olduğuna inanlar ise, başta FED olmak üzere ECB ve BoJ gibi büyük merkez bankalarının genişleyici para politikası izlemesinin yararlı olacağını ileri sürüyorlar. Onlara göre piyasaya bırakılacak daha fazla para ekonomide harcanabilir gelirleri yükseltiyor. Geliri artan kesimler tüketime yönelecek ve talep canlanıyor. Dolayısıyla ekonomide işsizlik azalıyor.
Her iki seçenekte de en önemli varsayım hanehalkına ve şirketler kesimine yönelik harcanabilir geliri büyüten politika seçeneklerinin sonucunun tüketimi tetikleyeceği. Belirtmekte yarar var. Bu "1929 Büyük Buhranı"nın sonrasındaki ekonomik yaşama dayanarak geliştirilmiş bir varsayım.
Oysa bugün sanayileşmiş ülkelerde en büyük yapısal sorunların başında, tüm ekonomik kesimlerin borçluluklarında inanılmaz artışlar geliyor. Sorun sadece kamunun aşırı borçlanması değil. Bazılarında kamunun borç oranı dert edilecek kadar büyük bile değil. Ama diğerleri!
Tablo, bazı ülkelerdeki ekonomik kesimlerin borçluluklarını gösteriyor. Toplam milli gelirleri 36.1 trilyon dolar olan bu ülkelerin borçları yaklaşık 94 trilyon dolar. Borçların büyük çoğunluğunun vadesinin 10 yıl civarında olduğunu hatırlamakta yarar var. Ama borçlar milli gelirin neredeyse üç katı. Ama ülke ülke verilere bakınca GSYH'nın beş-altı katından daha büyük borçluluk toplamları dikkat çekiyor.
Yapılan araştırmalar hanehalkının, reel ve finansal sektörün aşırı borçlu olmasının, ailelerin tüketime şirketlerin yatırıma olan ilgilerini olumsuz etkilediğini gösteriyor. Görünen o ki, ellerine bir yerden para geçen borçlu kesimler öncelikle borçlarını azaltma yolunu tercih ediyorlar. Diğer bir deyimle gelen para harcamaya değil borç geri ödemeye gidiyor. Dolayısıyla genişleyici politikaların büyümeyi tetikleyici etkisi, beklendiği kadar olamıyor.
Anlaşılan o ki; sanayileşmiş ülkelerin borçlarını düşürmeden istenen büyüme oranlarını yakalamaları biraz zaman alacak. Buna 5 ila 7 yıl arasında zaman biçenler var. Bu sürenin kısalması için, Çin, Brezilya, petrol ihracatçıları ve Almanya gibi borcu çok olmayan ama cari fazlası olan ülkelerin ivedilikle iç tüketimlerini canladırıcı önlemleri hayata geçirmeleri isteniyor.
Kısacası, aşırı borçlu ülkelerin borçlarını azaltması, yeni dünya ekonomik düzeninin belirleyici süreci olacak. Bunun diğer ülkelere ticaret ve finansman kanallarından etkilerini izlemekte yarar var.