Advertisement

Cari açık ve finansmanı konusundaki yazılarımda, reel sektörün yüksek döviz pozisyonu açığı olduğuna dikkat çekmeye çalıştım. Dışa açık ekonomilerde, sektörlerin döviz varlıkları ile yükümlülükleri arasında büyük farklar oluşması sıkıntılar yaratır. Ülkeye yatırım yapan fon yöneticileri, kredi veren bankalar, şirketler kesiminin ve ekonomideki diğer sektörlerin döviz pozisyonlarını yakından takip ederler. Çünkü dış kaynaklı krizden ilk önce etkilenecek olanlar, en çok açık verenlerdir.

2001 KRİZİNDE FİNANSAL SEKTÖR
2001 'de en büyük açık Hazine ve finansal sektördeydi. Hazine'nin döviz varlıklarının olmaması doğal. Portföyünde döviz varlığı tutması beklenmiyor. Buna karşılık kamunun dış borçlan nedeniyle döviz yükümlülükleri her zaman büyük.
Krizin hemen öncesinde Kasım 2000 tarihinde finansal sektörün döviz pozisyonu açığı 18.5 milyar dolar civarındaydı. Açığın milli gelire oranı yaklaşık yüzde 7. Döviz girişleri durunca sektörün başına gelenler henüz hafızalardan silinmedi. Birçok banka battı. Mevduat sahiplerine yapılan ödemeler dahil, Hazine'den milyarlarca lira kaynak aktarıldı, finansal sektör ayağa kaldırıldı.
Amacım geçmişe dönerek nostalji yapmak değil, Merkez Bankası'nca yayımlanan aşağıdaki tabloda yer alan bilgileri bu bakış açısıyla değerlendirmek.

ŞİMDİ REEL SEKTÖR
Tablo, finansal kesim dışındaki firmaların döviz varlık ve yükümlülüklerini, diğer bir deyimle, reel sektörün net döviz pozisyonunu içeriyor. Rakamlar 2011 yılında net döviz pozisyonunun 122.7 milyar dolar açık verdiğini gösteriyor. Milli gelirin yüzde 16'dan fazla.
Önemli bir büyüklük.
Şirketlerin varlıkları geçen yıl azalmış. En çok mevduatlarda değişim var. Firmalar yurtdışı bankalarda tuttukları mevduatlarını yaklaşık 12.7 milyar dolar küçültmüşler. Buna karşılık yurtiçi bankalardaki döviz tevdiat hesapları 5.2 milyar dolar büyümüş.
Yükümlülüklerindeki yıllık artış 24 milyar dolardan çok. Görüldüğü gibi en büyük yükseliş yurtiçinden sağlanan kredilerde. 2010 yılında kambiyo mevzuatında yapılan değişikliklerin etkisiyle şirketler dışarıda tuttukları mevduatı içeriye getirmişler ve döviz kredisi almışlar. İçerideki bankalardan aldıkları döviz kredilerinin tutarı, dışarıdan aldıklarını geçmiş.
Geçen yıl net döviz pozisyonunda görülen yüzde 31 'lik değişim önemli. Ancak daha önemlisi kısa vadeli net döviz pozisyonunda görülen artış. Bir yılda 16 milyar dolardan fazla büyümüş. 2008 yılında yaşanan dünya krizinden de fazla. Rakam yine de diğerlerinin yanında çok büyük görünmüyor. Bu nedenle asıl bakılması gereken değişim oranı: Yüzde 1.571. Çok büyük bir artış.
Kısa vadeli döviz pozisyonu açığının bu kadar büyümesinin nedenini çok iyi tahlil etmek gerekiyor. İhracatta, turizmde veya diğer döviz getiren ekonomik faaliyetlerde bir sıkıntı olursa bu şirketlerin döviz yükümlülüklerini kapatmak için acil desteğe ihtiyaçları olabilir. Umarım, söylendiği gibi patronların yurtdışında ve kayıtdışında yeteri kadar parası vardır.
Bu tabloyu görünce TC Merkez Bankası'nın dövizdeki oynaklığı neden bu kadar önemsediği daha iyi anlaşılıyor. Kurlar aniden yükselse şirketlerin çoğuna ucuz döviz bulmak görevi, eninde sonunda ona kalacak. Düşük kur aynı zamanda enflasyonun düşmesine de yardımcı olduğuna göre, Merkez Bankası haklı.
Ama bankalar, şirketler, hanehalkı herkes ucuz borçlanmak için bu kadar dövize yönelirse, ister istemez fiyatlama ve diğer ekonomik kararlar da dövizle belirlenmeye başlar. Böylelikle dolar, euro yerel paranın yerini alır. Sonuç dolarizasyon ve ülke ekonomisinin sıcak paraya bağımlılığının her geçen gün artması demektir.
Bu bağımlılığın sonuçlarını çoğumuz deneyimlerle biliyoruz.