Advertisement

Dünya tarihi birçok örnekle doludur. Vergi gönüllü toplanmaz. Gelişmiş ekonomilerde, devletlerin vergiyi beyana dayalı toplaması esastır. Ancak hiçbir zaman mükellefin beyanı yeterli görülmemiş, mutlaka çeşitli kontrol mekanizmaları oluşturulmuştur. Eğer beyan edilen bilgiler yanlış veya eksikse mutlaka ceza verilmiştir.
Oysa bizim gibi gelişme yolundaki ülkelerde ve azgelişmiş ülkelerde, çoğu zaman, beyana dayalı vergi toplamak ile gönüllülük kavramı birbiriyle karıştırılır. Beyan edilen verginin zamanında ödenip ödenmediği genellikle takip edilmez. Ödememek için yaratılan çeşitli sosyo-ekonomik bahaneler çoğu zaman siyasetçiler nezdinde etki yaratır. Aflar, taksitlendirmeler sıklıkla gündeme gelir.
Ardından ödemeyenlerin cezalandırılmadığını görenler de aynı davranışı sergilerler. Vergi ödememek genel kabul gören bir anlayış haline gelir. Böylelikle, toplumda uygun görülmeye başlar ve suç olmaktan çıkar. Sonunda devlete karşı yükümlülüklerini yerine getirmeyenlere verilen cezalar ya affedilir ya da hafifletilir. Vergi ödeme alışkanlığı bozulur.
Daha kötüsü, bu gelişme vergisini zamanında ve tam olarak ödeyenleri cezalandırır.

'VERGİ BARIŞI AFFI'
Konuyu ele almamın nedeni, son günlerde medyada yer alan haberler.
Haberlere göre, "6111 sayılı yasadan yararlanıp, devlete olan borçlarını yeniden yapılandıran 2 milyon kurum ve kişi, taksitlerini ödemedi. Vergi barışı yasası ile 40 milyar lira gelir bekleyen hazine 17 milyarda kaldı. Borçlarını taksitlendiren ancak daha sonra ödemeyenler arasında 500 belediye de bulunuyor." Görünen o ki, af işe yaramamış. Ödenmesi gereken miktarın yarısı bile ödenmemiş.
Rakam bu kadar büyük olunca Maliye Bakanlığı yeniden harekete geçme gereği duymuş. 6111 sayılı "Vergi Barışı" yasasına uymayanlara bir af daha getirilmiş. Daha önce affedilen ama taksitlerini ödemeyen kişi ve kurumların başta vergi ve sigorta primi olmak üzere, devlete olan tüm borçları taksitlendirilerek yeniden yapılandırılmış.
İşin en ilginç yanı belediyelerin durumu, ilk yasa için müracaat ederek, borçlarını kâğıt üstünde yapılandıran 2 bin belediyeden 500'ü daha sonra taksitlerini ödememiş ve haklarını kaybetmiş. Oysa yerel yönetimlerin varlık ve yükümlülük rakamları, söz konusu yasadan yararlandıkları varsayımıyla, son dönemde oldukça düzelmişti. Belediyelerin, Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı ve SGK başta olmak üzere diğer kamu kurumlarına olan kısa vadeli borçlarında önemli düzelmeler göze çarpıyordu.

CEZA OLMAZSA
Konuyu daha iyi değerlendirebilmek için önce şu soruyu soralım. "Borçları ödememenin ekonomik nedeni olabilir mi?" Olabilir. O zaman ikinci soru şu: "Taksitlendirme kararı alındığında geçerli olan ekonomik nedenler mi, yoksa yeni gelişmeler mi etken olmuştur?" Diğer bir deyimle, taksitlendirme başladıktan sonraki ekonomik şartlarda bir değişim var mı? İnsanlar, şirketler ve belediyeler bunun için mi ödeme zorluğu çekiyorlar?
Hepsi doğru olabilir. Af Yasası çıkarılırken 2008 krizinden yola çıkılmıştı. Henüz tam olarak geçtiği, krizin bittiği söylenemez. Diğer taraftan, başta belediyeler olmak üzere bazı işletmelerin, kamu borçları yeniden yapılandırılsa bile içinde bulundukları zorluklardan kurtulma şansları yok. Yeni beklentiler derseniz, Avrupa ve diğer gelişmiş ekonomiler ile bölgemizde yaşananlar ortada.
Ancak en önemli neden, devamlı çıkarılan vergi afları. Neredeyse isteyen, istediği zaman vergi öder hale geldi. Vergi ödemek gönüllülük esasına bırakılırsa, yeni aflar ve yeniden yapılandırma yasaları çıkarmak gerekecek. Ama yeni aflar çıkarılsa da hiçbir zaman hedeflenen kadar vergi toplanamaz. Çünkü insanlar yeni bir af beklentisine girerek taksitlerini yine ödemeyeceklerdir.