Advertisement

Bu hafta ABD ve Avrupa'da tatil başlıyor. Piyasaların tatile çıkabilmesi, daha doğrusu rahat bir tatil yapabilmesi FED ve AMB'nin açıklayacakları kararlara bağlı. Herkes yeni bir parasal genişleme dalgası bekliyor.
Amerika tarafında, FED, seçimler nedeniyle sıkışmış durumda. Atacağı her adım siyaseti etkileyecek. Demokratlar yeni bir parasal genişlemenin yaratacağı etkinin ekonomiye canlılık getireceğini düşünüyorlar. Çok iyi gitmeyen istihdam verilerinin kasımdan önce düzelmesinin, Obama yönetimine destek sağlayacağını öngörüyorlar.
Cumhuriyetçiler ise tersini düşünüyorlar. Sorunun sadece merkez bankası politikalarıyla çözülemeyeceğine, kamu harcamalarının gözden geçirilerek yapısal değişimlerin önemine vurgu yapıyorlar. FED bilançosunun yarısından fazlasının kamu kâğıtlarından oluştuğuna dikkat çeken Cumhuriyetçiler bu durumun sürdürülemez olduğuna inanıyorlar.
Böylesi bir ortamda FED, bağımsızlığına halel getirmek istemiyorsa çok ama çok dikkatli adım atmak zorunda. Ancak "Kavgada yumruk sayılmaz" misali "Krizde bağımsızlık konuşulmaz" diyebilirsiniz. Bence haklısınız. Ama hatırlamakta yarar var.
Merkez bankalarına bağımsızlık böyle zamanlarda lazım. Klasik bir sözdür: Kredibilite kazanabilmek için uzun ve çileli yollardan geçmek gerekir. Kaybetmek ise birkaç dakikayı alır.
Avrupa tarafındaki durum biraz daha faklı. Yeni bir parasal genişlemeye gitmesi beklenen AMB'nin Başkanı "Euro'yu korumak için her şeyi yaparız" diyor. Beklenti yeni bir kamu kâğıdı alımı programının açıklanması yönünde. Sıkıntılar büyük olduğu için, her çözüm önerisi ortalığı bayram yerine döndürüyor.
Tamam, merkez bankası başkanlarının konuşmaları, verdiği sözler önemlidir. Peki, bu tür bir açıklama için neden şimdiye kadar beklendi? Hani ortak fiskal ve finansal politikalar olmadan ortak paranın başarı şansı sınırlıydı?
Kanımca M. Draghi, her zamanki gibi, siyasetçilere zaman kazandırmaya çalışıyor. Doğru olanı yapıyor. AB'de karar almak çok kolay değil. Her ülkede, birden çok prosedürden geçiyor. Zaman alıyor. Çünkü üyelerin pozisyonu farklı ve çıkarlar ile yüklerin ortaklaştırılması sağlanamıyor. Bazı ülkeler kendi bankacılık sistemlerinde hiçbir sorun yokken, diğerlerinin dertlerine ortak olma konusunda isteksizler. Topladıkları vergileri başkalarının dertlerinin çözümü için kullanmaktan kaçınıyorlar.

 

Karadeniz'e 516 tane HES

Karadeniz; 54 tanesi biten, 115 tanesi inşa halinde olan, 67 tanede lisans onayı verilen 236 HES inşasına direniyor, kabul etmiyor. Durum böyle iken, haberler doğru ise, bölgede 280 yeni HES projesinin ilgili kurumların gündeminde olduğu haberi gazetelerde yer aldı.
İnanılacak gibi değil, toplam 516 adet HES. Bölgeyi bilen birisiyim. Herkes gibi şu soruları sormak hakkım sanırım: Kaç derede, 500'den fazla santral inşa edilecek? Bu santrallar tamamlanıp işletmeye alındığında bölgenin ekolojik dengesi ne olacak?
Daha çok soru sorulabilir, ben ekonomik olanını sorayım: Daha birkaç ay önce Brezilya'da "sürdürülebilir kalkınma" konusu görüşüldü. Sürdürülebilir kalkınma, gelecek nesillerin kaynaklarını çalmadan, onların tüketmesi gereken doğal kaynakları şimdiden tüketmeden büyümek, kalkınmak demek. Havayı, suyu kirleterek nereye kadar gideceğiz? Bugün Klima çalıştırmak, serinlemek için elektrik lazım" diyerek Karadeniz'de su bırakmayıp çevreyi tahrip edersek, torunlarımız ne yapacaklar? Onların balık tutacak dereleri olmayacak mı? Buna ne kadar hakkımız var?
"Sanayileşmiş ülkelere bak, nasıl kalkınmışlar" diyenlere, geç kalmanın bedelini kimin ödeyeceğini bir daha düşünmelerini öneririm. Bırakın dereler özgür aksın. Klima çalıştırmak için başka kaynaklar bulunabilir.