Advertisement

Bugün OVP’nin büyüme yaklaşımları üzerinde duracağım. Seçimler dönemine giren Türkiye’nin, sağlıklı bir büyüme senaryosu/hikâyesi olması gerekiyor. Kamuoyu, karar alıcılar, yatırımcılar bu hikâyeye ne kadar inanırlar ve güven duyarlarsa yatırım ve tüketim kararları o kadar sağlıklı olacaktır.

BÜYÜME İÇ TALEBE DAYANIYOR
Geçen yıl yüzde 8.5 gibi hızlı performans sergileyen Türkiye ekonomisinin büyümesi toplam nihai yurtiçi talep sayesindeydi. Özellikle hane halkının ve reel sektörün yüksek borçlanmasına dayalı iç tüketimin büyümeye önemli katkısı olmuştu.

Buna karşılık 2012’de durum tam tersi. OVP rakamlarına dayanarak hesap yapan uzmanlara göre, bu yıl net ihracat büyümeye yüzde 3.3; yurtiçi talep eksi 0.1 katkı sağlıyor ve büyüme yüzde 3.2 oluyor. Diğer bir deyimle, geçen yıldan tamamen farklı bir yapı görülüyor. Gelişmeler bu tahminleri büyük ölçüde doğruluyor. Ancak resim 2013-2015 arasında tamamen değişiyor, önceki yılın büyüme senaryosunun benzeri bir durum öngörülüyor. Gelecek yıl, net ihracatın büyümeye katkısı hemen hemen yok.

Büyümenin hepsi yurtiçi talepten geliyor. 2014 ve 2015 yıllarında net ihracat hafif eksiye dönmekle beraber, çok fazla değil. Diğer bir deyimle önümüzdeki yıl cari açık fazla büyümüyor. Ama sonraki yıllarda yurtdışı tasarruflara, az da olsa ihtiyacımız olacakmış gibi görünüyor.

UMUDUMUZ ÖZEL SEKTÖR
Yurtiçi talebe kim katkı sağlayacak diye bakınca, karşımıza özel sektör çıkıyor. Kamu, zaten bıçak sırtında duran dengelerini bozmamak için, tüketim ve yatırımını aşırı büyütmüyor. Reel artışlar bu yılın rakamlarına benziyor. Buna karşılık, 2012’de yatırımlarını reel olarak azaltması beklenen özel sektörden, gelecek 3 yılda yüzde 7 gibi yüksek oranda yatırım performansı bekleniyor.

Yatırımlar için ihracata ev iç tüketime bakarak karar verilecektir. Önce ihracata bakalım. Ortalama kurlar üzerinden giderek yapılan tahminler, kurun yıllar itibarıyla çok değişmediğini gösteriyor. Enflasyon hedefleriyle karşılaştırıldığında; kurlar, içerideki fiyatlardan daha az artıyor. Bunun maliyetlere olumsuz yansıması olur. Bu durumda ihracat pahalılaşırken, ithalat ucuzlayacak demektir. O zaman, özel bir teşvik yöntemi uygulanmazsa, ihracat için bu kadar çok yatırım yapılmaz diyebiliriz.

Acaba iç tüketimde beklentiler nasıl? Kamunun tüketiminde bir değişim yok. Bu yılki kadar büyüyecek. Ancak toplam tüketimin içinde kamunun payı yüzde 20’ler civarında. Büyümeye ivme kazandıran ve asıl tüketmesi beklenen kesim özel sektör, daha açık bir deyimle hane halkı. Hane halkının tüketimini artırması da birkaç faktörün bir araya gelmesine bağlı. Birincisi ekonomide daha çok insanın iş bulması lazım. Böylelikle harcayabilecekleri gelirleri çoğalacak.

OVP’ye bakınca, tarım dışı sektörlerde, gelecek 3 yılda 1 milyon 600 bin kişinin iş bulacağı varsayılıyor. Dolayısıyla hikâyenin bu tarafında bir şeyler var denebilir. İkincisi, çalışanların maaş ve ücretlerine enflasyondan fazla zam yapılması durumunda harcamaları olumlu etkilenecektir. Ancak bunun negatif enflasyonist etkisi de olacaktır. Üçüncüsü, geçen yıl olduğu gibi önümüzdeki yıl da hane halkı hızla borçlanmasını ve dolayısıyla tüketimini büyütecektir.

İş döndü dolaştı yine kredilere geldi. Bir yandan reel sektörün yatırımları için, diğer taraftan hane halkının tüketimi için ucuz ve uygun şartlarda yeni krediler bulunması gerekiyor. Harcamalara dayalı gelir yapısı nedeniyle, bütçe dengesi bile buna bağlı. İşin ilginç tarafı, OVP bir yandan tüketimin diğer yandan tasarrufların artmasını öngörüyor. Bence bu tartışma Merkez Bankası’nda biter.