Advertisement

Mali disiplin kötü gün dostudur. Ekonomide her şey iyi giderken, kamunun gelirleri yükselirken, açıklar küçükken disiplin kimsenin aklına gelmez. İşler kötüleşmeye, gelirler azalmaya başlayınca sağda solda gizli kalmış yükümlülükler ortaya çıkar, açıklar büyür. İlgili ilgisiz herkes mali disiplini sorgulamaya başlar.
Konuya değinmemin nedeni, TBMM'ye sunulan Sağlık Bakanlığı hastanelerinin ve bazı tesislerin Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) modeliyle yapılmasına yönelik yeni bir kanun tasarısı. 14 maddelik tasarının 12. maddesine gelene kadar ekonomik olarak itiraz edilecek çok fazla hüküm yok.

YİNE KAMU ÖZEL İŞBİRLİĞİ GARANTİLERİ
Ancak tasarının 12. maddesine gelince iş değişiyor. Maddenin ilk bölümü, Sağlık ve Milli Eğitim bakanlıklarının belli bir miktarın üzerindeki yatırımlarının yap-kirala-devret (YKD) modeliyle KÖİ kapsamında yapılmasını düzenliyor. Diğer bir bölümünde de "genel bütçe dışındaki kamu kurum ve kuruluşları ile bağlı ortaklıklar ve mahalli idareler tarafından gerçekleştirilen yatırım ve hizmetlerdin yap-işlet-devret (YİD) kapsamından yapacağı yatırımlara ilişkin düzenlemeler var.
Tasarı kanunlaşırsa, Hazine bu kanun kapsamda yapılacak yatırımlar için, hizmet alım garantilerinin yanı sıra bir de yurtdışından alınan borçlara örtülü garanti verecek. Örtülüden kastım, "sözleşmenin süresinden önce feshedilerek tesisin ilgili idareler tarafından devralınması". Devlet, kredi verecek bankalara, "Özel sektör işi beceremeyip işletmeyi kamunun devralması söz konusu olursa, alınan dış borçları da üstleneceğim" diyor. Diğer bir deyimle, kamu kurumlarının dış borçlarına doğrudan garanti veren Hazine, işin içine özel sektör girince arkadan dolanıyor.
Olaya sadece proje finansmanı açısından bakarsanız mantıklı bir karar. Faizleri, maliyeti düşüren bir yaklaşım.

RİSKLER ŞEFFAF DEĞİL
Ancak maliye politikası açısından durum farklı. Bu tür garantileri daha önce çeşitli yazılarımda ele aldım. Bundan böyle Sağlık Bakanlığı'ndan belediyelere, KİT'lerden üniversitelere her kamu kuruluşu yanına bir yatırımcı bulup elinde sözleşmesi Hazine'nin kapısına gidecek. Kendi yatırımı için hizmet alım garantisi ve kullanacağı dış borca da örtülü ödeme garanti verilmesini isteyecek. Siyasetçiler bütçedeki yatırım ödeneklerinin yetmediği durumlarda çeşitli yatırımlar için sık sık bu yönetimi kullanmak isteyecekler.
Böylelikle, hem merkezi bütçenin hem de belediye, KİT ve diğer kamu kurumlarının yatırım ödeneklerinin sınırları aşılabilecek. Bütçe açığı büyümeyecek, harcama kısmak veya gelir artırmak durumunda kalınmayacak. İlk başta borçlanma da olumsuz etkilenmeyecek.
Ancak, böylesi örtülü garantilerin muhasebe kaydı olmadığı için devletin ne kadar risk üstlendiği de bilinemeyecek. Çünkü verilecek garantilere ilişkin borç üstlenim anlaşmaları Resmi Gazete'de yayınlanmayacak. Ayrıca bu garantiler Kamu Finansmanı ve Borç Yönetimi Kanunu'nun borçlanma limiti maddesine de dahil edilmeyecek. Hükümet istediği kadar garanti verebilecek. Riskler hesaplanamayacak.
Yukarıda da değindim. Örtülü veya açık garantilerin dert olduğu dönemler kriz ortamlarıdır. Aynen geçmişte kamu bankalarının görev zararlarında olduğu gibi bir gün milyarlarca liralık garanti ödemesi kamu nakit yöneticilerinin önüne gelebilir. Diğer bir deyimle, iyi günde sağlanan faydaların çoğu, kötü günde büyük zarara dönüşecek.
Önümüzdeki seçim döneminde her proje bu kapsama alınırsa mali disiplin büyük risk altına girmiş olur. Bu bağlamda yüce Meclis'in tasarıda kısıtlayıcılığı, şeffaflığı ve hesap verilebilirliği esas alan düzeltmeler yapacağını umuyorum.