Advertisement

Piyasalarda yorum yapanlar için en zor şey yaşanılan konjonktüre uygun “hikâyeler/ senaryolar /tanımlar” bulmaktır. Her gün değişen tahliller yapıp, bunu bir bütünlük içinde açıklayabilenlerin hem tanınmışlığı hem de cüzdanının kalınlığı artar. Son günlerde ABD piyasalarında konuşulan bir tanım var: “Yeni normal”. Aslında bildiğiniz bir şeyi özetliyor. Yakın gelecekte piyasalarda, hanehalkının, şirketlerin bilançolarında ve hükümetlerin politikalarında çok büyük değişiklikler beklemenin doğru olmadığı ileri sürülüyor.

BORÇLAR ÇOĞALDI
Diğer bir yaklaşımla; son kriz sırasında ekonomilerde tüm kesimlerin borçları çoğaldı. Hanehalkının borçlarındaki hızlı büyüme, bankalar dahil özel sektörün bilançolarında görülen aşırı bozulma, krize çare bulabilmek için devletlerin yüklenmek zorunda oldukları borçlar öyle kısa sürede ödenebilecek gibi değil. Hanehalkı ve şirketler kesiminde kısmi bir düzelme görülmekle beraber kamu borçları, özellikle gelişmiş ekonomilerde inanılmaz boyutlara ulaştı. En bilinen örneği, borç limiti tavanını yükseltmenin tartışıldığı Amerika. Federal hükümetin borçları 16.5 trilyon dolar oldu. Bununla beraber, kaynağı olmayan ve çoğunluğu sosyal yardımlar için verilen sözlerden kaynaklanan yükümlülüklerin toplamı 70 trilyon doları geçmiş. ABD’li Cumhuriyetçilerin yaptığı hesaplara göre, sadece 2011’deki artış 5 trilyon dolar olmuş. Rakamları daha iyi anlayabilmek için bizim bir yılda üretebildiğimiz tüm mal ve hizmetlerin toplamının 800 milyar dolar olduğunu hatırlatayım. Hep söylediğimiz gibi, borçlar bu kadar büyüyünce, yükü dar ve sabit gelirlilerin sırtına yıkabilmek için “normal” politikalar uygulanamıyor. Çözümlerden birisi yüksek enflasyona yol verip, borcu reel anlamda azaltmak. Sorun sadece Amerikanın derdi değil. Avrupa, Japonya ve İngiltere’de de durum çok fazla değişmiyor. “Yeni normal”de merkez bankalarının bağımsızlığı masaya yatırılıyor.

ÇÖZÜM SINIRSIZ PARA BASMAKTA
Japonya’da yeni hükümetin siyasi baskıları çok açık ve net. Benzer durum ECB için de geçerli. Alman Bundesbank’ın kodlarıyla kurulan yapı şimdi ona benzemediği için övgüler alıyor. Ne kadar çok para basarsa o kadar beğeniliyor. Bol para, bankacılar için bozuk olan bilançolarının düzelmesine yardımcı oluyor. Aşırı risk alarak para yatırdıkları varlıkların, kredilerin büyük bölümü sorunlu. Merkez bankalarından sağlanan ucuz kaynakla borçlarını kapatıyorlar. Bolluktan reel sektör de memnun. İsteyen eskisine oranla daha ucuz kredi bulabiliyor. Yanı sıra yerel parayı ucuzlattığı için ihracatı teşvik edici etki yaratıyor. Böylelikle dış satımı pozitif etkiliyor. Ancak bir ülke bunu yapınca diğerlerinin parası değerlendiği için, bu gelişme kur savaşlarının başlamasına neden oluyor. Yakında bu alanda yaşanan ilginç gelişmelere şahit olacağız. Kamu borç yöneticileri de para bolluğuna en çok sevinenlerden. Merkez bankalarının fazla para basması onlar için bol ve ucuz borçlanma kaynağı demek. Faizler düşüyor, vadeler uzuyor. Devlet bütçelerinde faizin yükü azalıyor. Gelişmelerden, hükümete bağımlılığı daha fazla kabul gören merkez bankalarının düştüğü bu durumdan, siyasetçiler de memnundur. Düşünsenize, seçimler yaklaşıyor, vergilere yüklenmeyi istemiyorsunuz. Ama bir yandan da daha fazla harcama yaparak seçmeni etkilemeyi düşünüyorsunuz. Borçlanmayı artırırken merkez bankasına dönüp, faizleri düşürün talimatını piyasalardan korkmadan verebiliyorsunuz. Benim anladığım kadarıyla “yeni normal”in orta vadeli sonucu yüksek enflayon. Kötü mü? Bizde borç az, karar sizin.