Advertisement

2012 yıl sonu dış ticaret verilerini, açığın azalmasını dikkatle değerlendirmek gerekiyor. İhracattaki yıllık artışta en büyük etken, ülke çeşitlendirmesi ve İran’a altın ihracatında görülen gelişme. Dünya ekonomisinin bunca çalkantılı olduğu bir dönemde Ortadoğu ve Afrika’nın zor pazarlarına girip mal satabilmek yadsınamayacak bir başarıdır.

Buna karşılık altını bir kenara koyarsanız yıllık değişimin çok küçük bir miktar olduğunu görürsünüz. Toplam 152.6 milyar dolarlık ihracattan 13.3 milyar dolarlık altın ihracatı çıkarılırsa, artışın sadece 4.4 milyar dolar olduğu anlaşılıyor. İthalat tarafında ilk dikkat çeken şey aralık ayı rakamı. Bütçe rakamlarından yola çıkarak yapılan hesaplamalar 23-24 milyar dolarlık ithalatı işaret ediyordu. Oysa gerçekleşme 20 milyar dolar. Bu durumda ya BOTAŞ daha önce ödemediği vergi borcunu ödemiş ya da verilerde açıklanmaya muhtaç bir durum var demektir. Yıllık ithalattaki azalmanın ana nedeni ise iç talepteki düşüş. Dolayısıyla 2013 için TCMB’ye yine iş düşüyor. Son haftalarda kredilerde görülen artış devam eder, iç talebe baskı gelmeye başlarsa bu kur seviyesinden sanayici, ihracat yerine içeriye satışa ve ithalata yönelebilir.

 

 

 

 

İHRACATTA KATMA DEĞER ORANI DÜŞÜK
Dış ticaret deyince akla ihracatta yerli katma değer oranı gelir. Sektörel çalışmalar ve değerlendirmeler yapılır. Stratejik planlar hazırlanır, yatırım ve ihracat teşviklerinde düzenlemeler yapılır. Konu gerçekten çok önemlidir. Sevinilecek bir gelişme, OECD ve Dünya Ticaret Örgütü yeni bir veri yayınlamaya başladılar. Ülkeler itibarıyla ihracatta katma değer oranlarını yıllar itibarıyla hesaplıyorlar.

(http://stats.oecd.org/ Index.aspx? DataSetCode= TIVA_OECD_WTO)



Tabloda 2009 yılına ait Türkiye verileri var. Toplam ihracatta yerli üretimin doğrudan katkısı yüzde 41.5. Yani ihraç edilen ürünlerin içinde tamamen yerli girdi yarısından az. Doğal olarak bu oran sektörler itibarıyla değişiyor. Tarımda yüzde 70’i geçerken, tekstilde yüzde 32’nin biraz üstünde. Ulaşım araçlarında yüzde 35’e yakınken, otel ve restoranlarda yüzde 67’yi aşıyor. Küreselleşmenin geldiği aşamada yüzde 100 yerli katkıyla üretilerek ihraç edilen bir ürün olmadığı bir gerçek. Ancak ihraç edilen üründeki doğrudan yabancı katkısını da olabilecek en düşük düzeyde tutmayı hedeflemek lazım. Konuya bu açıdan bakınca; toplam ihracatta doğrudan yabancı (ithal) katkısı yüzde 21. Çin’de bu oran yüzde 29, Almanya’da 25, İngiltere’de 17, Amerika’da 11. Türkiye örneğinde ihracatın yüzde 37’si yerli ve ithal malların karışımından oluşan girdilerle üretiliyor. Veriler bize Türkiye’nin artık yerli malı kullanımını artırmaya odaklanması gerektiğini bir kez daha gösteriyor. İhracatımız büyüyor diye sevinirken ithalata bağımlılık unutulmamalı. Petrol dışındaki alanlarda, olabildiğince az ithalat girdisiyle daha çok mal üretip dışarıya satmayı hedeflemek gerek. Bu yolda kısa vadeli araç, reel kurlar. Ardından uzun vadeli yatırım ve teşvik politikaları devreye girmeli. Örneğin, her ihracat yapana teşvik vermek yerine, ithal malı kullanımını azaltana daha çok nakit desteği verilmeli.