Advertisement

Kadınlar gününde yapılan toplantıların, konuşmaların çoğunu samimi bulmuyorum. Aynı cümleler, benzer öneriler. Sabah kadınlara methiyeler düzen, şiirler okuyanların çoğu akşam eve giderken eşine bir çiçek götürmeyi, “bize uymaz” diyor.

Özellikle siyasetçiler... Bir kez olsun biraz uzun vadeli programlara yönelmeyi, kadınların kalkınma mücadelesindeki yerini, önemini içtenlikle öne çıkaramadılar. Dahası kadına şiddet aldı başını gidiyor. Bir gazeteci dostumdan duymuştum. Bir ülkenin istahbarat örgütünün ordu için hazırladığı bilgi notundaki önerilerden birisi, sokak savaşlarında “Önce kadınları vurun.

Onların direncini kırınca gerisi kolay” şeklindeymiş. Savaşın kesinlikle savunulacak bir yanı olamaz ama önerinin doğruluğunu kabul etmemek elde değil. Neden kadınlar? Toplumsal hayatın mihenk taşı onlar. İnanın sanayileşmesini, kurumsallaşmasını tamamlamış ülkelerde her şey kadınlardan başlıyor. Üretimin her alanında, eğitim, sağlık, çocuk ve yaşlıların bakımı vb programlarda kadınlar hep en önlerde. Buradan yola çıkarak kızlarını okula göndermeyen, gönderse de “sadece okuma yazma öğrensin yeter” diyen anlayışla istahbaratçıların aynı şeyi düşündüğüne inanıyorum.

Türkiye’nin gelişmesini engellemek için kadınların eğitimini, meslek sahibi olmasını engellemek lazım. Dahası kadınların sadece yüzde 30’unun işgücüne katılmasına aldırmayıp; büyük çoğunluğunu ev işleri gibi tek düze, hayatla bağlantısı kısıtlı olan alanlara sıkıştırmak gerekir. Atatürk’ün eşsiz öngörüsünün doğruladığı gibi; şehirleşmenin yüzde 80’lere yaklaştığı ülkemizde kalkınmanın öncü rolünü üretime, hayata daha yoğun katılan kadınlar oynayacaktır. Bu bağlamda tüm kadınların, emekçi kadınlar gününü kutluyorum. İyi ki varsınız.

HANEHALKININ BORÇ YAPISI
Türkiye’de hanehalkının borç yükünün çok hızlı arttığını hepimiz biliyoruz. 2002 yılı sonunda; 6.6 milyar lira, (milli gelirin yüzde 1.9’u) olan borçlar on yıl sonra 272 milyar liraya (milli gelirin yüzde 19.3’ü) yükseldi. Bazı iktisatçılar oranları diğer ülkelerle karşılaştırıp, bizde daha alınabilecek yol olduğunu söylüyorlar. Amerika örneğinden çıkarak bazı farklara değinmekte yarar var. Evet, gelişmiş ekonomilerin çoğunda olduğu gibi orada da hanehalkının borcunun milli gelire oranı bizden daha yüksek. Bazılarında yüzde 100’e yaklaşıyor.

Ancak, borçların yapısı ve dağılımı da farklı. Geçen yıl sonu itibarıyla ABD’de hanehalkının borcunun yüzde 71’i konut (mortgage) kredisi. Bizde olmayan yüksekokul öğrencilerine verilen uzun vadeli krediler yüzde 8.5. Kısacası orada borçların yüzde 80’den fazlası uzun vadeli kredi. Kısa vadeli kredi kartı borçlarının toplam hanehalkı borcu içindeki payı yüzde 6, araç otomobil kredisi yüzde 6.8. Bize gelince. Hızla artan kredileri kim alıyor diye baktığınızda ilk göze, doğal olarak alt gelir grupları çarpıyor. Diğer bir deyimle borç ödeme kabiliyeti sınırlı olan kesimler.

Daha önemlisi borçların dağılımı. Eylül 2012 itibarıyla, bizdeki ailelerin borçlarının sadece yüzde 33.6’sı uzun vadeli konut kredisi. Borçların yüzde 26.1’i kredi kartı, yüzde 4.6’sı otomobil, yüzde 35.8’i de tüketici kredileri. Dolayısıyla yaklaşık yüzde 64’ü kısa vadeli borç. Borcun vadesi kısaldıkça aylık kredi taksitleri üzerinde baskı yaratır. Zaten dar ve sabit gelirli olan aile, borç geri ödemesinde zorlanır. Özellikle geniş ailelerde, eğer bir kişi çalıyor diğerlerine bakmak zorunda kalıyorsa sorunlar kalıcı hale gelir. Bu bağlamda ekonomik aktiviteyi büyütmek adına hanehalkının daha fazla borçlanmasını değil harcanabilir gelirini yükseltmek lazım.