Advertisement

Son aylarda bazı ilaçlar raflardan çekildi. Özellikle kanser, diyabet gibi hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar eczanelerde bulunamıyor.
Genel Sağlık Sigortası (GSS) adımıyla önemli değişiklikleri hayata geçiren yapının, çok geçmeden böylesi bir sorunla karşılaşmasının makro nedenlerinin iyi anlaşılması gerek. Eğer çözüm için kalıcı seçenekler üretilemezse, ileride daha derinleşmiş dertler yaşanması kaçınılmaz olacak.

YAYGINLAŞAN SAĞLIK HİZMETİ UCUZ BİR ŞEY DEĞİL
Türkiye GSS ile 2003 yılında tanıştı. Sosyal güvenlik kurumları aynı dönemde tek çatı altında toplandı. Ardından özel sağlık kurumlarından hizmet alımı yaygınlaştırıldı. Bugün gelinen aşamada nüfusun yüzde 98'i sağlık güvencesine dahil edildi. Herkes mutlu, özel hastanede uzmandan, profesörden tedavi hizmeti alabildiği için memnun.
Kısacası sağlığa erişim konusunda birçok ülkeden oldukça ileri düzeye gelindi. Böylelikle doğumda beklenen yaşam süresi uzadı. Aşılama oranı yüzde 97'nin üzerine çıktı. Daha önemlisi, hastanede doğum oranı 2003 yılında yüzde 78 iken 2010 yılında yüzde 92'ye yükseldi.
Bunlar işin insanı ilgilendiren, sosyal devlet olma iddiasında bir ülke için güzel yanları. Ama unutmamak lazım; bu dünyada bedava hiçbir şey yok. Bazılarımız "Nasıl olsa benim cebimden çıkmıyor. Devlet ödüyor. Beni ilgilendirmez" diye düşünüyor olabilir.
Ne yazık ki devlet öyle yönetilemiyor. Biz hastaneye gidip tedavi hizmeti aldıkça, ilaç yazıldıkça cebimizden küçük bir katkı payı dışında bir şey çıkmasa da devlet para ödüyor. Bütçeye gelen yük her geçen gün artıyor. Artışın içinde en önemli pay tedavi hizmetlerine ödenen para. Tabii çoğu tedavinin sonucu olarak ilaç harcamaları da hızla artıyor. 2011 yılında reçete sayısındaki yıllık artış yüzde 11 kadar.

AMA BÜTÇENİN YAPISI FAZLA HARCAMA KALDIRMIYOR
2009 yılına kadar sorun olmayan sağlık harcaması artışları, o yıl ekonomi küçülüp bütçe dengeleri bozulunca karar alıcıların dikkatini çekti. Yükselişin nedenlerini aramaya başladılar. Çözüm için klasik yöntem, harcamaları azaltamıyorsan gelirleri artırmaktı. Ancak bu siyasi olarak kabul görmemiş olacak ki, 20102012 Orta Vadeli Programı'na (OVP) kamu ilaç harcamaları için bütçe tavanı getirildi. Yani her geçen gün talebi artan ilaca ödenecek para baştan sabit tutuldu. Bu yılın başına kadar ilaç şirketleri yüzde 8.8 ve 13.8'lik iki indirim uyguladılar. Böylelikle devletin belirlediği sınırların içinde kalınabildi.
İlaç üreticileri ise başta gösterdikleri anlayışın geçici olduğunu düşünmüş olmalılar ki fazla ses çıkarmadılar. Kamuoyuna neden indirim uyguladıklarını anlatamadılar. Veya gerek duymadılar. Ancak uzmanlar 2012 yılında toplam ilaç harcamalarının 14.7 milyar lira olduğunu, 2013 bütçesine de 15.7 milyar lira konulduğunu söylüyorlar. Bu rakam, ilaç şirketlerinin tahminlerinden oldukça uzakta.
Ben rakamın eksik olduğunu söylemiyorum. Sadece bütçenin harcama yapısının esnek olmadığını defalarca belirten birisi olarak, bu tür sorunların ileride çok başımızı ağırtacağına tekrar vurgu yapmak istiyorum. Gelirleri ekonomik aktiviteye aşırı bağımlı bütçelerin harcamaları da esnek olmazsa; sonuç ya yüksek bütçe açığıdır ya da bütçe dışı işlemlerin yaygınlaştırılması ve böylesi piyasa dışı çözümlerdir.
İlaç konusu şimdilik pazarlıklarla çözülüyormuş gibi görünebilir. Ama daha fazla prim ve vergi toplamadan bol keseden sağlık harcaması yapmanın bir sınırı olduğunu unutmamakta yarar var. Kanımca kamu, yakın gelecekte sağlık harcamaları için yeni önlemler gündeme getirmek zorunda kalacak.