Advertisement

Bugün 1 Mayıs. İşçinin, emekçinin bayramı. Kutlu olsun. Çalışanlar, işi olanlar sorunlarını anlatabilmek için meydanlara çıkacaklar. Kimi çalışma koşullarının zorluklarından, kimi aldığı ücretin azlığından şikâyet edecek. Bazıları ise düzenli bir işi olmamasının sıkıntılarını dile getirmeye çalışacak. Nedense böylesi günlerde benim aklıma işsizler gelir. Onları düşünürüm. Lütfen bu yaklaşıma konuyu saptırma olarak bakmayın. Kimseye “Oturun oturduğunuz yerde. Dua edin ki işiniz var” demiyorum.

ÜNİVERSİTELİ İŞSİZLER

Ama Mülkiye’ye derse gidince, özellikle mezuniyet törenlerinin yaklaştığı bu günlerde öğrencilerimin ortak dertleri ortaya çıkıyor. Hepsi iş bulma konusunda yardım istiyorlar. Üniversite mezunlarının çoğunda iş bulma endişesi var. Üniversiteli işsizler ordusundaki artış, artık medyaya yansıyan bir konu. 600 bin üniversite diplomalı genç, iş sahibi değil. En çok işsiz kalanlar iletişim ve güzel sanatlar mezunları. Üniversite mezunlarının yüzde 11.1’i işsiz. Genç işsizliği bundan bir kat fazla, yüzde 21. Yani her beş gençten biri işsiz. Bu konuyu yaklaşık bir yıl önce de ele almıştım. Çocukluğunu oyun oynayarak değil de dershanelere gidip sabah akşam test çözerek geçiren, üniversite kazanınca hayata umutla bakan her 10 gencin 1’i iş bulamamış. Çok önemli bir sosyal problem. Mutlaka acilen çözüm bulunmak zorunda.

DÜNYADA DA İŞSİZ GENÇLER ÇOĞALIYOR

Belirtmemde yarar var, bu sadece ülkemize özel bir sorun değil. Son küresel kriz sonrasında hızla artan işsizlikten en çok etkilenen kesim gençler. OECD verilerine göre kalkınmış ülkelerde yaşayan 15-24 arası yaştaki 26 milyon gencin işi yok. Dünya Bankası’nın bir çalışmasına göre ise yükselen piyasa ekonomilerinde, ekonomik olarak aktif olmayan gençlerin sayısı 262 milyona ulaşmış. The Economist Dergisi, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün bir çalışmasına yaptığı atıfta, dünyada 75 milyon gencin iş aradığını belirtiyor. Öyleyse işsizliği geniş tanımıyla ele alınca, dünyadaki genç işsizliğinin 300 milyondan fazla olduğunu söylemek yanlış olmaz.

ÇÖZÜM EĞİTİMDE

Başta Avrupa olmak üzere G20 ülkelerinde, hükümetlerin en çok üzerinde durdukları, yana yakıla çözüm aradıkları sorun bu. Hangi yöntemlerle gençleri iş sahibi yapabileceklerini düşünüyorlar. Doğal olarak okul-işyeri birlikteliğini öne çıkaran, öğrenciyi iş sahibi yapmak üzere eğiten sistemlere yöneliyorlar. Pahalı olduğu genel kabul gören ve Almanya’da uzun zamandır uygulanan bu sistemin özünde mesleki eğitim var. İki yıllık veya dört yıllık yüksek eğitimi bitirenler hangi sektörlerde iş bulabileceklerini biliyorlar. Çünkü okulda eğitimi öğretim üyeleri ve mesleklerinde uzmanlaşmış ustalar veriyorlar. İktisat, maliye, iletişim vb. birçok konunun birden öğretildiği, tüm şehirlere büyük ilçelere yayılmış, nitelikten çok niceliğe önem verilen bir eğitim sisteminin modasının artık geçtiği anlaşılıyor. İş verecek şirketlerin talebine göre uzmanlaşmış eğitimler öne çıkıyor. Turizm şirketleri turizmde, makine fabrikaları kendi alanlarında, özellikle ara eleman ihtiyaçlarının karşılanması için üniversitelerle birlikte programlar hazırlıyorlar. Bizim sistemde ise eğitim, kasabada öğretim elemanı bulunamadığı için dersler boş geçmesin diye çoğunlukla eşraftan kişilere bırakılmış. Onlar da en çok bildikleri, şanlı tarihimiz ya da dinimiz gibi üretime yönelik olmayan konuları öğretiyorlar. Dolayısıyla bu okullardan mezun olanlar iş bulmakta zorlanıyor, diplomalı işsizlik yükseliyor.