Advertisement

Ekonomi seçim ortamına girdi. Her zaman olduğu gibi, popülizm rüzgârı önce milletvekilleri için esmeye başladı. Yazılanlar kabul edilecek olursa ülkede ayrıcalıklı, imtiyazlı bir sınıf yaratılıyor. Ömür boyu devlet bütçesine bağlı yaşamanın kapsamı genişletiliyor. İşlemin haklılığını göstermek için atanmışların hakları örnek gösteriliyor. Ancak unutulan bir şey var. Memurlar devlete en az 30 yıl hizmet ederek bir hak elde ederken vekiller 4 yıllık kamu hizmeti karşılığında, oldukça genişletilmiş sosyal haklara kavuşuyorlar.
İşin en ilginç yanı, tasarıyı TBMM'de grubu bulunan dört partinin grup başkanvekilleri ortaklaşa imzalıyorlar. Ne diyeyim?

TASARRUFLAR AZALIYOR

Kendisi için bunca ayrıcalık alan bir milletvekili veya bakan, yarın seçmenin karşısına gittiğinde, heybesinde onlar için hediyeler bulundurmak zorunda. Çiftçiye, esnafa ucuz kredi; memura, işçiye, emekliye yüksek maaş zammı; sosyal güvenlik sistemine daha çok kaynak transferi; vergi afları ve indirimleri; bol kepçe verilen teşvikler vs.
Bunların sonucu, kamu dengelerinin biraz daha bozulması ve artan borçlanma baskısı olacak. Rakamlar açıkların şimdilik çok sıkıntılı olmadığını gösteriyor. Ancak yap-işlet-devret vb. bütçe dışına çıkarılan yükümlülüklere bakınca, işin şeffaf olmayan bölümlerinde olağanüstü birikimler var. Hadi onların kısa vadeli dertler olmadığını söyleyerek bir kenara koyalım. Ama bir yerlerde potansiyel enerji birikimi yarattıklarını unutmayalım.
Özetle önümüzdeki seçimli yıllarda, kamu kesiminin mali disiplinden çok genişleyici, büyümeyi destekleyici politikalar izleyeceğini söyleyebiliriz.
Kamu, tasarruf politikalarından uzaklaşırken özel sektör (şirketler ve hanehalkları) ülkeye yetecek kadar tasarruf edebiliyor mu? Aksine Kalkınma Bakanlığı'nın verileri tasarruf oranının düştüğünü gösteriyor. Reel faizler negatif seviyedeyken toplumdan tasarruf yapmasını beklemek de yanlış.

'VARLIK BARIŞI' ÖNEMLİ

İçerideki tasarruflar yeterli olmayınca tüketebilmek, büyümek için dışarıdan borç almaya, tasarruf ithal etmeye devam edeceğiz.
Yasal hazırlıkları devam eden "Varlık Barışı" bu yaraya kısmen merhem olabilir. Eğer birkaç on milyar doları şirketlerin borç hanesinden çıkarıp kalıcı olarak tasarruf hanesine yazabilirsek iyileştirici bir adım olabilir.
Gelecek miktar önemli. Çünkü biliyorsunuz, IMF programları bir ülkede kamu ve özel tasarrufların harcamalara yetmemesi sonucunda oluşan cari açığın ekonomik dengeleri tehdit edecek düzeye gelmesiyle gündeme gelir. Kendi tasarrufları yetmeyen ekonomilere dışarıdan tasarruf ithal edilir. İster doğrudan yatırım ister dış borç veya sıcak para olarak döviz getirenler zamanı geldiğinde paralarını alıp gitmek isterler. Cari açık döviz dengelerinin bozulması anlamına geldiği için IMF'nin temel işlevi bu paraların geri ödenmesini sağlamaktır.
Eğer içeride tasarruf açığı baskısı artarken, bir de dünyadaki döviz bolluğu azalmaya başlarsa, işte o zaman işimiz iş. İçeride kamu ve özel sektörün borçları çoğalırken, dışarıdan döviz (tasarruf) gelmezse ne yapacağız? Bugün için uzak bir gelecek gibi duran bu konuyu, 2015 yılına kadar sürecek olan uzun seçim dönemini dikkate alarak değerlendirmek lazım.
Benim önerim basit: Tüm partiler milletvekili haklarında olduğu gibi anlaşsın. Seçimlerde popülizm yapmayacaklarına yönelik bir deklarasyon yayınlasınlar. "Bu kadar da hayalperestlik olmaz. Sen bu işleri anlamamışsın" diye düşünebilirsiniz.
Ne yapayım, umut fakirin ekmeği. Bu ülkenin bir daha dışarıya, IMF'ye muhtaç olmasını istemiyorum.