Advertisement

Dünya ekonomisi yeni bir döneme hazırlanıyor. Bol ve ucuz döviz ortamının sonuna yaklaşıyoruz. Hikâyeyi kısaltırsak 2000’li yıllara dönmemiz lazım. O günlerde, başta FED olmak üzere, merkez bankaları durmadan para basmaya başladılar. Bu kaynakların bir bölümü yükselen piyasa ekonomilerine aktı.

Öyle ki, 2007 yılında bizim gibi ekonomilere gelen para zirve yaptı. Yıllık bir trilyon doları geçti. Birçok gelişme yolundaki ülke, gelen dövizin yarattığı cennet ortamından yararlandığını düşündü. Çünkü Borsalar tavan yapmaya, rekor üstüne rekor kırmaya başladı. Toplasan 300 tane şirketi olan ülkelerde, günlük işlem hacmi birkaç milyon dolar olan hisse senedi piyasalarına paralar yağdı. Yanı sıra bankalar yurtdışından çok ucuz döviz borcu buldular. Ülkelerine getirdiler, içeride kredi olarak dağıttılar. Hanehalkının tüketim talebini körüklediler. Bu arada yerli para, özellikle dolar karşısında değer kazandı. Artan talebi karşılamakta zorlanan, yeterli üretimi olmayan ekonomiler ithalata yöneldi. Cari açıkları büyüdü. Yıllar geçtikçe ülkelerin ödemeler dengesi bozuldu, başta kısa vadeliler olmak üzere dış borçları katlandı. Buna karşılık, zaten bozuk olan gelir dağılımı biraz daha bozuldu. Özellikle servet etkisi nedeniyle, başta ABD olmak üzere tüm ekonomilerde, gelirler küçük bir grubun elinde toplanmaya başladı. Sonrasını biliyoruz, 2008 sonunda kriz geldi. Ortalık toz duman oldu. Toparlamak için merkez bankaları daha çok para bastılar. Havada yolcu uçağından çok döviz taşıyan kargo uçakları uçmaya başladı.

YENİ NORMAL

Şimdi parasal genişlemenin sonuna doğru yaklaştığımız söyleniyor. Belki yarın değil ama öbür gün. Olmazsa gelecek aya derken bu iş bitecek.

Dünyada şartlar değişecek. Bol parada yararlanan tüm piyasalar yeni bir denge bulacaklar. Başta hisse senedi ve tahvil/bono piyasaları olmak üzere, oluşan balonlar patlamazsa yönetilerek indirilecek. Bernanke’nin amacı da görev süresi dolmadan balonları indirmek, tarihe adının kötü bir guvernör olarak geçmesine engel olmak. Kendince en doğru olanı yapıyor. Ama yeni şartlara alışmak, başta Türkiye olmak üzere dövize alıştırılmış, iyice dolarize olmuş ekonomiler için kolay değil. Eğer 2007 yılında kamu dengeleri, ödemeler dengesi harika durumdayken yapısal reformları yapıp, dış kaynağa olan ihtiyaç azaltılabilseydi şimdi ekonomi çok daha rahat olabilecekti. Ne yazık ki, ekonomik öncelikler yerine siyasiler tercih edildi. Büyük, tarihi bir fırsat kaçırıldı. Şimdi yeniden döviz çıkışlarını yakından takip etmeye başladık. Yüksek döviz ihtiyacı nedeniyle kurlardaki aşırı oynaklıktan korkuyoruz. TCMB, para politikasının önceliğini buraya kaydırdı. Haklı da. Rakamlar önümüzdeki bir yılda yaklaşık 210-220 milyar dolar civarında dövize ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Anlayacağınız, paranın azalma döneminde bizim döviz ihtiyacımız arttı. Dolayısıyla artık sorun ülkeden giden değil gelecek olan döviz miktarında. Bu konularda en sağlıklı veriyi toplayan IIF’ye göre, 2014’te “emerging market”lere gelecek döviz bu yıla göre azalacakmış. Dolayısıyla likiditenin azalacağı ortamda para daha seçici olacak. Yapısal reformlarını yapan, siyasi istikrarı sağlam ve yüksek getiri sağlayan ülkeleri tercih edecek. Görünen o ki, bizde dövize talep artarken arzında sıkıntı olacak. Sıkıntıyı aşmaya yardımcı olacak en önemli beklenti yeni “Varlık Barışı”. Eğer tahmin edilen miktarda para gelirse ekonomiye hayat suyu verebilir. Ancak, yeterli olmazsa dışarıdan biraz daha yüksek faizle borçlanmak zorunda kalabiliriz. Ki o da içerideki dengeleri olumsuz etkiler.