Advertisement

Yılın ilk yarısına ait döviz dengesi rakamlarını, geçmiş verilerle beraber ele almak lazım. Çünkü dünya döviz likiditesinde eylül sonrasında beklenen değişimler, önümüzdeki dönemde, diğer ekonomiler gibi bizi de yakından ilgilendiriyor.
Ödemeler dengesinin, bana göre en önemli kalemi sermaye hareketleridir. Mal ve hizmet ithalat ve ihracatından doğan açıklar, sermaye hareketleri kalemleriyle finanse edilir. Bu kalemde, doğrudan yabancı sermaye; yurtdışında yerleşiklerin hisse senedi, tahvil alım-satımları; Türkiye'deki bankalarda açtıkları mevduatlar; devletin, şirketlerin ve bankaların dışarıdan aldıkları döviz kredileri yer alır. Çok konuşulan yatırım-tasarruf dengesizliğini kapatmak amacıyla yapılan tasarruf ithalatının detayları buradan izlenir.
Bu kalemin önemi, ekonominin büyümesi ile finansman hesabı arasında yakın ilişki olduğu düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Genç nüfusa sahip, istihdam ihtiyacı yüksek ekonomiye gerekli olan yatırımları yapabilecek iç tasarruflar yeterli olmayınca, dışarıdan doğrudan yatırım gelmesi ilk tercihtir. İkinci seçenek, uzun vadeli ve olabildiğince ucuz kredilerdir.
Bunların dışında kalan hızla büyüyen portföy yatırımları, dolarize olmuş ekonomilerdeki döviz dengelerini istikrarsızlaştırmaktadır. Gelişme yolundaki ekonomilerde hisse senedi ve tahvil almak-satmak amacıyla çok kısa vadeli portföy yatırımları yapmaktadır.
Dövize aşırı bağımlı ekonomiler, bir süre sonra sadece doğrudan yatırım için değil, portföy yatırımlarını çekebilmek için politika seçenekleri uygulamaya başlamaktadırlar. Çünkü ekonominin döviz ihtiyacı artmıştır, nereden gelirse gelsin döviz ekonomik istikrar için hayati önem taşımaya başlamıştır.
Aşağıdaki grafikte, Türkiye için 1998-2012 yılları arasındaki büyüme ile finansman hesabı arasındaki ilişki görülüyor.
Genel olarak finans hesabı ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki oldukça güçlü. Sadece 1998-2000 yılları ile 2010 yılından bugüne kadarki dönemde, söz konusu bağlantı kopmuş gibi görünüyor. Ekonomik büyüme düşerken finansman hesabının büyüme oranı düşmüyor. Normalde büyüme yüksekken daha fazla finansmana ihtiyaç duyulur. Özellikle doğrudan yatırım ve kredilerde bu saptamayı yapmak için ekonomist olmaya gerek yok.
O zaman büyümedeki düşüşe rağmen finansman hesabı neden artıyor? İlk dönem 2001 krizi öncesi, 1998 Asya krizi ve 1999 Marmara Depremi'nin etkilerinin yaşandığı yıllar. Bu kopuş bir yere kadar açıklanabilir. Zaten sonrası da büyük kriz.
İkinci dönem için bu tür açıklamalar yapmak zor. Tek neden kalıyor: Bu köşede hep değindiğim gibi, ekonomiye ihtiyacından fazla döviz geliyor. Bu dövizlerin çoğu yüksek getiri peşinde olan sıcak para.
Artık sıcak parayı teşvik eden politikaların gözden geçirilmesi ve yapısal adımlar atılması gerekmektedir. Ancak gelinen aşamada bu işi FED yapacakmış gibi görünüyor. Ayağını gazdan çekmeye ve zamanı gelince frene basmaya başlayınca ilk etkilenecek ülkelerden biri Türkiye olacak.
Ama biz de, ne yazık ki, geciktik. Önümüzde uzun bir seçim dönemi var. Yapısal reform yapma zamanı değil. Yakan top yine Merkez Bankası'nın elinde kalacak. Ekonomik istikrar, kurlardaki istikrara doğrudan bağlı. TCMB kur istikrarını sağlamak için oynaklığı azaltmak zorunda. Bu uğurda vereceği zorlu mücadelede uygulamaların etkinliği kadar bankanın bağımsızlığı ve kredibilitesi de sınanacak.